İnsan Haysiyeti ile Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlaline İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Şerif Özbay Başvurusu

Başvuru; mahpusa karşı hukuka aykırı güç kullanılması ve bu olay hakkında ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiası ve bu konu sebebiyle yürütülen disiplin soruşturması kapsamında mahpusa disiplin cezası verilmesine dair şikâyete ilişkindir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

ŞERİF ÖZBAY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/21577)

Karar Tarihi: 12/3/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; mahpusa karşı hukuka aykırı güç kullanılması ve bu olay hakkında ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiası ve bu konu sebebiyle yürütülen disiplin soruşturması kapsamında mahpusa disiplin cezası verilmesine dair şikâyete ilişkindir.

2. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasıyla hakkında yürütülen bir ceza soruşturması kapsamında sulh ceza hâkimliğince verilen tutuklama kararı nedeniyle ceza infaz kurumuna sevk edilmiştir.

3. Başvurucu 5/3/2020 tarihinde, annesiyle gerçekleştirdiği açık görüş sonrasında infaz koruma memuru M.Ç.nin kendisine ve annesine bağırdığını, kendisini ittiğini, bu şekilde kötü muameleye uğradığını belirterek Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuştur. İddiasına göre başvurucu, yaptığı açık görüş sonrasında annesiyle vedalaşırlarken M.Ç. başvurucuyu ve annesini itekleyerek görüşün bittiğini söylemiş; başvurucu yaptığının yanlış olduğunu söyleyince de M.Ç. zor kullanma yetkisi bulunduğunu ifade etmiştir.

4. Olaya ilişkin olarak düzenlenen tutanaktan açık görüşün bitmesine rağmen başvurucunun görüşe devam ettiği, uyarıları dikkate almadığı, bu sebeple hakkında disiplin soruşturması başlatıldığı anlaşılmıştır.

5. Başvurucunun suç duyurusu üzerine Başsavcılık konuyla ilgili bir ceza soruşturması başlatmıştır. Başsavcılık, müşteki olarak başvurucu ile annesinin, şüpheli olarak M.Ç.nin, tanık olarak da Y.E.Y., M.A. ve G.E.nin ifadelerini almıştır. M.Ç. ifadesinde görüş alanının büyüklüğünden dolayı seslerini duyurmak için bağırmak zorunda olduklarını, kimseyi itmediğini, kimseye hakaret etmediğini belirtmiştir. Başvurucunun annesi ise ifadesinde şüphelinin kendilerini ittiğini, tahrik eder şekilde görüşün bittiğini belirttiğini söylemiştir. Tanıklar, şüphelinin açık görüşün bittiğini belirtirken bağırdığını, başvurucunun M.Ç.ye kendisini itmeye hakkının olmadığını belirtmesi üzerine M.Ç.nin dilerse itebileceğini, zor kullanma yetkisine sahip olduğunu ifade ettiğini beyan etmiştir.

6. Ayrıca başvurucu hakkında olaya ilişkin olarak ceza infaz kurumu tarafından başlatılan disiplin soruşturması neticesinde başvurucunun uyarılara rağmen görüşü zamanında sonlandırmaması sebebiyle bir ay süreyle ziyaretçi kabulünden yoksun bırakılmasına karar verilmiş, başvurucunun itirazının infaz hâkimliğince reddedilmesi üzerine karar kesinleşmiştir. M.Ç., hakkında yürütülen disiplin soruşturması kapsamında verdiği ifadede başvurucuyu itmediğini, omzuna dokunarak görüşün bittiğini söylediğini, başvurucunun eylemi itme olarak nitelendirmesi üzerine herkesin omzuna dokunmasına rağmen onun bunu neden itme olarak nitelendirdiğini anlamadığını ifade etmiştir. Başvurucu hakkında idari soruşturma kapsamında ifadesine başvurulan ve ceza soruşturmasında da tanık olan G.E., M.A. ve Y.E.Y.nin ifadesi alınmıştır. G.E., M.Ç.nin başvurucu ve ailesinin yanından geçerken her iki eliyle başvurucuya ve annesine dokunduğunu gördüğünü, M.A. olayı görmediğini, Y.E.Y. ise soruşturma kapsamındaki ifadesine benzer şekilde beyanda bulunmuştur.

7. Başsavcılık, başvurucuya ve annesine yönelik olarak yaralama fiili işlendiğine dair soyut iddia dışında delil bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başvurucunun anılan karara yönelik itirazı sulh ceza hâkimliğince reddedilmiştir. Karar başvurucuya 17/4/2021 tarihinde tebliğ edilmiştir.

8. Başvurucu 3/5/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

9. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

10. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

11. Başvurucu; açık görüş esnasında infaz koruma memurunun kendisine ve annesine bağırdığını, kendilerini ittiğini, Başsavcılığın tanık beyanlarını dikkate almadığını, olaya ilişkin olarak disiplin cezası verildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun kötü muameleye uğradığını gösteren nesnel bir delil bulunmadığı, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda başvurucu hakkında usul yükümlülüğüne ait gereklerin özenle yerine getirildiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı ihlal iddialarını yinelemiştir.

12. Başvuruda öncelikle başvurucunun infaz koruma memurunun davranışına ve bu konuda yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliğine ilişkin şikâyeti Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında incelenecek, sonrasında disiplin cezasıyla ilgili şikâyeti değerlendirilecektir.

13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

14. İnsan onurunun korunması amacıyla Anayasa’nın 17. maddesinin ilk fıkrasında maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı güvence altına alınmış; aynı maddenin üçüncü fıkrasıyla da kişilere işkence ve eziyet yapılması, kişilerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulması yasaklanmıştır. Bu yasak için herhangi bir istisnanın kabul edilmemesi ve Anayasa’nın 15. maddesinde savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerde de maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamayacağının ifade edilmesi, yasağın mutlak niteliğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte yasak, tüm kötü muamele durumlarını kapsamaz. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi, asgari bir ağırlık derecesine (ciddiyet seviyesine) ulaşmasına bağlıdır. Asgari ağırlık derecesine ulaşılıp ulaşılmadığı, görecelidir ve somut olayın koşullarının değerlendirilmesiyle belirlenir. Yapılacak değerlendirmede muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi etkenler önem taşır. Bu etkenlere ardındaki kasıt veya saik ile birlikte muamelenin amacı da eklenebilir. Ayrıca gerilimin ve duyguların yükseldiği atmosfer gibi muamelenin yapıldığı bağlam da dikkate alınması gereken diğer bir etkendir (Cezmi Demir ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/293, 17/7/2014, §§ 80, 83; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 72, 74, 75; K.K. [GK], B. No: 2020/34532, 29/5/2024, § 26).

15. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin, tutumu nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olmayan bir kişiye karşı fiziksel güce başvurmaları, kişi üzerindeki etkisi ne olursa olsun ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eder. Kesin gerekli olduğu hâllerde de güç, aşırıya kaçmadan kullanılmalı ve kişinin tutumuyla orantılı olmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 81; K.K., § 27).

16. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla yasaklanan muamelelerin varlığına ilişkin iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. Bu delillerin değerlendirilmesinde ise sözü edilen delillerin iddiayı makul şüphenin ötesinde ispat edip etmediği gözetilmelidir. Bununla birlikte yeterince ciddi, açık ve tutarlı emareler ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karineler de iddianın ispatı için yeterli kanıt teşkil edebilir (K.K., § 28; bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 95; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 83).

17. Kişinin gözaltı veya tutukluluk gibi devletin kontrolü altında bulunduğu sırada yaralanması hâlinde yetkili makamlar, bu olaya ilişkin tatmin edici ve inandırıcı bir açıklama getirmekle yükümlüdür (S.D. [1. B.], B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 89, 90; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek [1. B.], B. No: 2013/8137, 20/4/2016, § 95) zira bu tür olayların gerçekleşme koşullarına ilişkin bilgiler çoğunlukla yetkili makamların erişimindedir (Ferit Kurt ve diğerleri [2. B.], B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 74).

18. Somut olayda başvurucu, hakkında şikâyette bulunduğu infaz koruma memurunun kendisini ittiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun annesi bu iddiayı doğrulamış, tanıklar Y.E.Y., M.A. ve G.E. de M.Ç.nin açık görüşün bittiğini belirtirken bağırdığını, başvurucunun M.Ç.ye kendisini itmeye hakkı olmadığını belirtmesi üzerine M.Ç.nin dilerse itebileceğini, zor kullanma yetkisine sahip olduğunu söylediğini beyan etmiştir. Buna göre M.Ç. itmek suretiyle başvurucuya karşı fiziki güç kullanmıştır. M.Ç. ceza soruşturması kapsamında alınan ifadesinde itmesini kabul etmemiş, başvurucu hakkında yürütülen disiplin soruşturması kapsamında verdiği ifadesinde ise başvurucunun omzuna dokunarak görüşün bittiğini söylediğini beyan etmiştir. Bununla birlikte M.Ç. başvurucunun kendisine karşı güç kullanılmasını gerektirecek bir tutumundan söz etmemiştir. Başsavcılık da güç kullanımının gerekliliği ve orantılılığı hakkında bir değerlendirme yapmamış ve başvurucunun iddiasını soyut olarak nitelendirmiştir. Dolayısıyla başvurucu hakkında yürütülen soruşturma başvurucuya karşı kullanılan gücün gerekliliğini ve orantılılığını ortaya koyamamıştır. Anayasa Mahkemesinin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında yasaklanan muamelelerle ilgili değerlendirmelerine göre başvurucunun uğradığı muamele, insan haysiyeti ile bağdaşmayan bir muamele olarak kabul edilebilir (bahsi geçen muamelelerle ilgili ayrıntılı açıklamalar için birçok karar arasından bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 84-91; S.D., §§ 84-88). Bu durumda insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutu ihlal edilmiştir.

19. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bireyin bir devlet görevlisinin hukuka aykırı ve Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir iddiası hakkındaetkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturmayı yürüten kişiler olaya karışan kişilerden bağımsız olmalı, soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olmalı, mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli vesoruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Tahir Canan [1. B.], B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 111, 112, 114-117; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103). Ayrıca soruşturma sonunda verilen karar, kullanılan gücün gerekliliği ve orantılılığıyla ilgili bir değerlendirme içermelidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin [2. B.], B. No: 2015/4787, 25/9/2019, § 64).

20. Somut olayda başvurucunun annesi ile diğer tanıkların ifadelerine rağmen Başsavcılığın başvurucunun iddialarının soyut olduğundan bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiği görülmüştür. Başsavcılığın konuya ilişkin tanıklığına başvurduğu kişilerin anlatımlarına neden itibar etmediğine yönelik bir açıklaması da yoktur. Bu bakımdan Başsavcılık, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmış ve temelden yoksun sonuca varmıştır. Bu durumda insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu ihlal edilmiştir.

21. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

22. Başvurucu, kendisine verilen disiplin cezasından yakınsa da işbu başvuruyu disiplin soruşturmasına dayalı olarak yürütülen hukuki süreç üzerine değil şikâyeti hakkında yürütülen ceza soruşturması üzerine yapmıştır. Ayrıca başvurudaki temel mesele başvurucuya karşı kullanılan gücün gerekliliği ve orantılılığı ile bu konuda yürütülen ceza soruşturmasının etkililiğidir ve zaten incelenmiştir. Bu nedenle başvurucunun disiplin cezasıyla ilgili şikâyeti hakkında ayrı bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

III. GİDERİM

23. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden soruşturma yapılması ve 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

24. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa’nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği soruşturmamerciince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek soruşturma sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

25. İnsan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlali nedeniyle başvurucuya talebiyle bağlı kalınarak net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2020/5720) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/3/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Erkan Algı Başvurusu

Başvuru; izin alınmaksızın aracın çilingir vasıtasıyla açılması nedeniyle özel hayata saygı hakkının, aracın çekilmesi sırasında yaşanan olaylar ve araçtaki paranın çalındığı iddiasıyla hakaret, hırsızlık ve yağma suçlarından başlatılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi ve görevli polis memurları hakkında görevi kötüye kullanma suçundan başlatılan soruşturmada ise soruşturma izni verilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

ERKAN ALGI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/37047)

Karar Tarihi: 12/6/2025

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; izin alınmaksızın aracın çilingir vasıtasıyla açılması nedeniyle özel hayata saygı hakkının, aracın çekilmesi sırasında yaşanan olaylar ve araçtaki paranın çalındığı iddiasıyla hakaret, hırsızlık ve yağma suçlarından başlatılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi ve görevli polis memurları hakkında görevi kötüye kullanma suçundan başlatılan soruşturmada ise soruşturma izni verilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu 22/10/2018 tarihinde Akşehir Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) şikâyette bulunmuştur. Şikâyet dilekçesinde 1/10/2018 tarihinde kardeşine ait ve sürücüsünün kendisi olduğu aracın arızalı şekilde park yasağı olmayan yerde dururken polis ekiplerince sigortasız ve vizesiz olduğu gerekçesiyle çekiciye yüklenerek otoparka götürüldüğünü, bu sırada görevli polislerin hakaret ettiğini, bilgisi dışında aracın çilingir marifetiyle açıldığını ve içindeki tapular ile 23.000 Amerikan dolarının (USD) kayıp olduğunu ileri sürmüştür. Ayrıca yetkisiz şekilde çalışan otoparkın zorla ve fahiş otopark bedeli talep ettiğini iddia etmiş ve otopark görevlisiŞ.B. ile görevli polis memurlarıO.D. ile Ö.A.Ö.den şikâyetçi olmuştur.

3. Savcılık, Akşehir İlçe Emniyet Müdürlüğünden (Emniyet Müdürlüğü) araç çekme olayına ilişkin yapılan işlemleri gösterir evrakların ve ceza işlem tutanaklarının temin edilerek bir suretinin gönderilmesini ve yediemin otopark işletmecisinin olaya ilişkin bilgi sahibi sıfatı ile beyanının alınmasını istemiştir. Emniyet Müdürlüğü tarafından gönderilen belgelere göre anılan aracın trafikten men edilerek otoparka yediemin olarak bırakıldığı anlaşılmıştır. Şüpheli Ş.B. ve otopark çalışanı M.A.E. ifadelerinde, olay yerine polisler tarafından çağrılması üzerine aracı çekici ile çekmek için geldiğini, başvurucunun aracın anahtarlarının kendisinde olmadığını söylediğini ve aracın çekilmemesi için bağırmaya başladığını, aracın direksiyonu kilitli olduğu için kapının polis nezaretinde ve çilingir vasıtasıyla açıldığını beyan etmiştir. Ayrıca şüpheli Ş.B. daha sonra aracı teslim almak için gelen başvurucunun otopark parasını çok bulunca ”bende sizi araçta param vardı” diye şikâyet edeceğim dediğini belirtmiştir.

4. Savcılık, başvurucunun ve şüpheli Ş.B.nin savunmasını yeniden almış ve görevli polis memurları hakkında görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin olarak 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca soruşturma izni verilip verilmeyeceği hususunda Akşehir Kaymakamlığına (Kaymakamlık) müzekkere yazarak bu konuda bir karar verilmesini istemiştir.

5. Savcılık 7/7/2020 tarihinde, görevli polis memurları O.D. ile Ö.A.Ö. hakkında hakaret ve hırsızlık,Ş.B. hakkında ise yağma ve hırsızlık suçlarından yapılan soruşturma sonunda kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, aracın 1/10/2018 tarihinde otoparka çekildiği, başvurucunun ise 19/10/2018 tarihinde değerli eşyaları olduğunu söyleyerek otoparka gittiği ve söz konusu müracaatını da 22/10/2018 tarihinde gerçekleştirdiği dikkate alındığında iddiasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı ve başvurucunun tanık anlatımları ile doğrulanamayan soyut iddialarından başka delil bulunmadığı ifade edilmiştir. Bu karara karşı yapılan itiraz Akşehir Sulh Ceza Hâkimliğince aynı gerekçelerle 14/9/2020tarihinde reddedilmiştir. Bu karar üzerine başvurucu 2020/35537 sayılı dosya ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuruda şikâyeti nedeniyle ceza davası açılmaması, polis memurlarının ifadesi alınmadan karar verilmesi, soruşturmanın makul sürede bitirilememesi, kararlarda gerekçe olmaması ve aracına hukuka aykırı şekilde girilmesinden yakınmıştır. Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm Birinci Komisyon 18/10/2021 tarihinde özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi veadil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

6. Görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin polis memurları O.D.nin ile Ö.A.Ö.nün haklarında yapılan ön inceleme sırasında beyanları alınmıştır. O.D. ile Ö.A.Ö. aracın trafik kurallarını ihlali nedeniyle men tutanağı düzenlediklerini, başvurucunun aracın anahtarının kendisinde olup vermeyeceğini beyanı üzerine çekici çağırdıklarını, çekici çalışanlarının aracın direksiyonunun kilitli olduğunu söylemesi üzerine çilingir çağırdıklarını beyan etmiştir. Ayrıca başvurucunun olay sırasında yanlarında bulunup izlediğini, aracın kendisinin olmadığını söyleyerek tutanağa imza atmadığını ifade etmiş ve suçlamaları kabul etmemiştir. 7/8/2020 tarihinde düzenlenen ön inceleme raporunda başvurucunun soyut iddiası dışında paranın araçtan alındığını gösteren delil olmadığı, bu konuda başvurucunun görevli polis memurlarını uyarmadığı, bir hafta sonra otoparka giderek eşyalarını alıp götürdüğü, en son otopark ücretinin istenilmesi üzerine araçta 23.000 USD olduğunu ifade ettiği belirtilmiş ve soruşturma izni verilmemesi görüşü bildirilmiştir. Kaymakamlıkça 10/8/2020 tarihinde soruşturma izni verilmemesine karar verilmiştir. Kaymakamlığın kararına yapılan itiraz 6/10/2020 tarihinde Konya Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesince (Bölge İdare Mahkemesi) incelenmiş ve isnat edilen fiilin Savcılık tarafından soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlilikte olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

7. Başvurucu, nihai Bölge İdare Mahkemesi kararını 22/10/2020 tarihinde öğrendikten sonra 12/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuru süresi içinde yapılmıştır.

8. Bölge İdare Mahkemesi kararı üzerine Savcılık 23/10/2020 tarihinde, görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin polis memurları O.D. ile Ö.A.Ö. hakkında soruşturma şartı olan soruşturma izninin bulunmaması nedeniyle evrakın işlemden kaldırılmasına itiraz kanun yolu açık olmak üzere karar vermiştir. Bu karar da başvurucuya 10/11/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Karara karşı itirazda bulunup bulunmadığına ilişkin bireysel başvuru dosyası ve eklerinden bir tespit yapılamamıştır.

9.Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

10. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

A. Özel Hayata Saygı Hakkı ile Hakaret, Hırsızlık ve Yağma Suçlarından Yürütülen Soruşturma Dosyasında Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

11. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (7) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruların incelenmesinde, bu Kanun ve İçtüzükte hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümleri uygulanır.”

12. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

Dava şartları şunlardır:

ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması.

i) Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması.”

13. 6100 sayılı Kanun’un 115. maddesinin (2) numaralı fıkrası fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.”

14. Buna göre bireysel başvuruların incelenmesinde 6216 sayılı Kanun ve İçtüzük’te hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümleri uygulanacaktır. Bireysel başvuruya ilişkin mevzuatta mükerrer başvuru düzenlenmemiştir. Dolayısıyla aynı başvurucunun aynı nedenle birden fazla bireysel başvuru yapması durumunda başvurunun 6100 sayılı Kanun’un dava şartlarına ilişkin yukarıda belirtilen hükümleri kıyasen uygulanmak suretiyle reddedilmesi gerekir.

15. Başvurucu; hakaret, hırsızlık ve yağma suçlarından yürütülen ve kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilen soruşturma dosyasına ilişkin ihlal iddiasıyla daha önce de bireysel başvuru yapmıştır. Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm Birinci Komisyon 18/10/2021 tarihinde, araca hukuka aykırı şekilde girilmesine yönelik şikâyeti özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelemiş ve bu iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının ise konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Dolayısıyla başvurucunun hakaret, hırsızlık ve yağma suçlarından yürütülen ve kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilen soruşturma dosyasına ilişkin adil yargılanma hakkı kapsamındaki ihlal iddiaları ile araca hukuka aykırı girilmesine yönelik özel hayata saygı hakkı kapsamında kalan ihlal iddialarının mükerrer olduğu anlaşılmıştır.

16. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

B. Görevi Kötüye Kullanma Suçundan Yürütülen Soruşturma Dosyasında Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

17. Başvurucu; araç içindeki parasının çalındığını, görevli polis memurlarının ifadesi alınmadan karar verildiğini, kararın gerekçesiz olduğunu ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmiştir. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun isteğinin üçüncü kişilerin cezalandırılmasına ilişkin olduğu, kovuşturma izni verilmemesine dair kararın etkilerinin de ceza muhakemesi süreci ile sınırlı olduğu ve başvurucunun iddiaları gözönünde bulundurulduğunda ceza davasında verilen kararın hukuk yargılaması açısından bağlayıcı bir etkisinin bulunmadığının değerlendirildiği ifade edilmiştir. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı sunduğu cevabında, kardeşinin de otoparktaki bazı olaylara tanık olduğu hâlde beyanının alınmadığını ifade etmiştir.

18. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme’ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz [1. B.], B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

19. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz. Dolayısıyla bir ceza davasında haklarında suç isnadı bulunmayan mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır (Onurhan Solmaz, §§ 23, 24).

20. Somut olayda suç isnadı altında olmayan başvurucunun görevi kötüye kullanma suçundan başlatılan soruşturmada soruşturma izni verilmemesi, kararın gerekçesiz olması ve soruşturmanın makul sürede bitirilmediğine ilişkin ihlal iddialarının adil yargılanma hakkının kapsamına girmediği anlaşılmıştır.

21. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Özel hayata saygı hakkı ile hakaret, hırsızlık ve yağma suçlarından yürütülen soruşturma dosyasında adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın mükerrer olması nedeniyle REDDİNE,

C. Görevi kötüye kullanma suçundan yürütülen soruşturma dosyasında adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 12/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Taşınmaz Üzerindeki Yapının Yıkımına İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Cengiz Karatekin Başvurusu

Başvuru, satın alınan taşınmaz üzerindeki yapının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle müdahalenin menine ve yıkımına karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Hazine, inşa edilen evin kıyı şeridine tecavüzlü olduğunu iddia etmiştir. Başvurucunun tüm şikâyetleri mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

CENGİZ KARATEKİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/721)

Karar Tarihi: 12/6/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, satın alınan taşınmaz üzerindeki yapının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle müdahalenin menine ve yıkımına karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Balıkesir’in Edremit ilçesi Güre köyü Tuğlayeri mevkinde bulunan 53 parsel No.lu taşınmaz 7/7/1938 tarihli kök tapu kaydına istinaden M.O. tarafından edinilmiştir. Aynı yerde bulunan 438 parsel sayılı taşınmaz ise 22/1/1963 tarihli ve 54 sayılı kök tapu kaydıyla Maliye Hazinesi (Hazine) adına tapuya kayıtlıdır.

3. M.O. bireysel başvuru dosyası ve eklerinde belirlenemeyen bir tarihte taşınmaz üzerine ev inşa etmiştir. Hazine, inşa edilen evin kıyı şeridine tecavüzlü olduğu gerekçesiyle müdahalenin meni talebiyle Edremit Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) dava açmıştır. Bu dava E.1967/711 sayılı dosya ile incelenmiş ve davalının taşınmazının yüz ölçümünün 404 m² olduğu, Hazine taşınmazına ise 38 m² tecavüzlü olduğu belirlenmiş ve karar bu şekilde kesinleşmiştir.

4. Taşınmaz M.O. tarafından M.K. ve R.K.ya bireysel başvuru dosyası ve eklerinde belirlenemeyen bir tarihte satış suretiyle devredilmiştir. Taşınmazın yüz ölçümü kesinleşen Asliye Hukuk Mahkemesi kararında 404 m² olarak ifade edilmiş olmasına rağmen yapılan kadastro tespiti sırasında 15/5/1970 tarihli ve 51 numaralı tapu kaydı uygulanarak 209 m² olarak tespit edilmiştir. Bu tespite Hazinece yapılan itiraz reddedilmiştir.

5. Kadastro tespitine itirazı reddedilen Hazine, M.K. ve R.K. aleyhine Edremit Kadastro Mahkemesinde (Kadastro Mahkemesi) 7/7/1987 tarihinde tapulama tespitinin iptali talebiyle dava açmıştır. Bu davada, davalılar adına tespit edilen 53 parsel numaralı taşınmazın aslında 438 parsel sayılı Hazine taşınmazının içinde kaldığını ileri sürmüştür. Kadastro Mahkemesi, taşınmazın kesinleşen Asliye Hukuk Mahkemesi kararında yüz ölçümünün404 m² olarak ifade edilmiş olmasına rağmen yapılan kadastro tespiti sırasında 209 m² yüz ölçümü ile davalılar adına tespit edildiğini, dolayısıyla anılan 209 m² lik dava konusu kısım yönünden Hazine arazisine bir tecavüzün bulunmadığını ifade etmiştir. Yapılan temyiz talebini inceleyen Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 9/10/1992 tarihinde karar onamış ve karar düzeltme talebini de 26/2/1993 tarihinde reddetmiştir.

6. Hazine 4/4/2002 tarihinde Asliye Hukuk Mahkemesinde 53 parsel malikleri aleyhine müdahalenin meni,inşaat vasfındaki tesislerin kali ve ekili ve dikili şeylerin sökülmesi talebiyle bireysel başvuruya konu davayı açmıştır. Bu davada Hazine, 53 parsel sayılı taşınmazın önünde bulunan ve kıyı niteliğindeki Hazineye ait 438 parsel üzerine ev ve duvar yapılmak ve bitki dikilmek suretiyle tecavüz edildiğini ileri sürmüştür.

7. Bunun yanında Hazine 53 parsel sayılı taşınmazın malikleri aleyhine 13/12/2007 tarihinde Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı diğer davada ise 53 parsel sayılı taşınmazın 86 m²lik kısmının Hazineye ait olduğunu ileri sürmüş ve bu kısmın tapu kaydının iptaline karar verilmesini ve üzerinde bulunan yapının 16,50 m²lik kısmının kaline karar verilmesini talep etmiştir. Dava dosyasına Edremit Tapu Müdürlüğünce 28/1/2008 tarihinde gönderilen tapu kaydı incelendiğinde beyanlar hanesine 16/5/1989 tarihinde eklenen kayıtta ”Güney hududunda paftasında gösterildiği şekilde 488 m² nolu 438 parsele tecavüzlüdür. İş bu taşınmaz malın kesinleşme şerhi Edremit Kadastro mahkemesinin 15/5/1989 tarih 987/46 sayılı yasaları gereği iptal edilerek evrakı ilgili dosyaya gönderildi” ifadelerine yer verildiği anlaşılmıştır. Tapu iptali ve tescil davası 5/3/2015 tarihinde taşınmazın tamamının kıyı kenar çizgisi dışında kaldığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Karar 21/5/2019 tarihinde Yargıtay 8. Hukuk Dairesince onanmış ve karar düzeltme talebi de 9/5/2024 tarihinde reddedilmiştir.

8. Her iki dava devam ederken başvurucu 53 parsel sayılı 209 m² yüz ölçümlü bahçeli kargir ev nitelikli taşınmazı 3/5/2013 tarihinde maliklerinden satın almıştır.

9. Bireysel başvuruya konu müdahalenin meni,inşaat vasfındaki tesislerin kali ve ekili ve dikili şeylerin sökülmesine ilişkin dava dosyasında davalılar vekilinin taşınmazın başvurucuya satıldığını belirten 3/3/2014 tarihli dilekçesi üzerine başvurucu davaya dâhil edilmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi 10/7/2015 tarihinde Hazineye ait 438 nolu parselin Fen Bilirkişisinin 25/09/2009 tarihli bilirkişi raporunda kırmızı ve mavi renkle gösterilen toplam 480,78 m²lik alana davalı tarafın tecavüzde bulunduğunu belirtmiş ve davalının haksız müdahalesinin meni ile taşınmaz üzerinde bulunan yapıların kaline karar vermiştir. Başvurucunun temyiz talebi Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 5/3/2019 tarihli kararıyla reddedilerek karar onanmış ve karar düzeltme talebi de 6/11/2019 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucu, kararı 18/12/2019 tarihinde öğrenmiş ve 8/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuru süresi içinde yapılmıştır.

10. Birinci Bölüm İkinci Komisyon 2/11/2023 tarihinde adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının kabul edilebilirlik hususunun karara bağlanmasının Bölüm kararı gerektirdiği gerekçesiyle başvurunun Bölüme gönderilmesine karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

11. Başvurucu; daha evvel eski malik aleyhine Hazine tarafından açılan E.1967/711sayılı dosyada taşınmazın yüz ölçümünün 404 m² olarak belirlendiğini, bu dava ile evin 53 parsel sayılı taşınmaza ait olduğunun kesinleştiğini ve kesin hükme aykırı karar verildiğini ileri sürmüştür. Taşınmazın tapu kaydında bahçeli kargir ev nitelikli olmasına ve kıyı kenar çizgisine girdiğine ilişkin bir şerh bulunmamasına güvenerek taşınmazı satın aldığını ifade etmiştir. Eski malik M.O. tarafından 1967 yılında 53 parsel sayılı taşınmazın bulunduğu kısma ilaveten zilyetlik senedi ile 240 m²lik kısmın da satın alındığını, tapulu 209,50 m² ile birlikte bu zamana kadar kullanıldığını ve bu sınırın mahkeme kararıyla kesinleştiğini ifade etmiştir. Elli bir yıldır kullanılan ve üzerinde şerh bulunmayan tapulu taşınmazın kamulaştırma yapılmaksızın ve tazminat ödenmeksizin yıkılmasının haklarını ihlal ettiğini iddia etmiştir. Bunun yanında kendi taşınmazına göre kıyıya daha yakın taşınmazlar hakkında herhangi bir dava açılmadığını belirtmiş ve eşitlik ilkesi ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık), başvurucunun temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevap sunmamıştır.

12. Başvurucunun tüm şikâyetleri mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.

A. Zemine İlişkin İhlal İddiaları

13. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri [2. B.],B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü [2. B.], B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu [1. B.], B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).

14. Anayasa’nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri [2. B.], B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

15. Mülkiyet hakkının özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlamı ve kapsamı olup bu alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorumla ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge [2. B.], B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, § 51).

16. Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa’yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa’nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa’da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi [1. B.], B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).

17. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da aynı menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu [1. B.], B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti. [2. B.], B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).

18. Somut olayda eski maliklerden M.O. tarafından belirlenemeyen bir tarihte inşa edilen ev hakkında Hazinece 1967 yılında açılan davada davalının taşınmazının 404 m² olduğu ifade edilmiştir. Daha sonra eski malik M.O. taşınmazı M.K. ve R.K.ya devretmiştir.Taşınmazın yüz ölçümü kesinleşen Asliye Hukuk Mahkemesi kararında 404 m² olarak ifade edilmiş olmasına rağmen yapılan kadastro tespiti sırasında 51 numaralı tapu kaydı uygulanarak yüz ölçümü 209 m² olarak tespit edilmiştir. Bu tespite Hazinece yapılan itiraz ve dava reddedilmiştir. Dolayısıyla başvuruya konu 53 parsel sayılı taşınmazın yüz ölçümü209 m² olarak kesinleşmiştir.

19. Bu tarihten sonra Hazine 2002 yılı içinde M.K. ve R.K. ve mirasçıları aleyhine müdahalenin meni, inşaat vasfındaki tesislerin kali ve ekili ve dikili şeylerin sökülmesi talebiyle dava açmıştır. Dava devam ederken 2013 yılı içinde ise başvurucu 53 parsel sayılı taşınmazı maliklerinden satın almıştır. Dava sonunda da Hazineye ait 438 nolu parselin 480,78 m²lik kısmına 53 parsel sayılı taşınmazın maliklerince ev yapılmaksuretiyle tecavüzde bulunulduğu belirtilmiş ve haksız müdahalenin meni ile taşınmaz üzerinde bulunan yapıların kaline karar verilmiştir.

20. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucunun öncelikle mülkiyet hakkı kapsamında mülkünün veya meşru bir beklentisinin bulunduğunu ortaya koyması gerekir. Taşınmazın eski maliki M.O.nun tarafı olduğu davada Asliye Hukuk Mahkemesince taşınmazın yüz ölçümü 404 m² olarak belirlenmekle birlikte daha sonra yapılan kadastro tespitinde 53 parsel sayılı taşınmazın yüz ölçümü 209 m² olarak belirlenmiş ve başvurucu da bu tapu kaydına dayanarak taşınmazı satın almıştır. Ayrıca satış tarihinden önce tapu kaydının beyanlar hanesine 438 parsele 488 m² tecavüzlü olduğuna ilişkin açıklama da eklenmiştir.Dolayısıylabaşvurucu tapu kaydının 209 m² olduğunu ve 438 parsel sayılı taşınmaza 488 m² tecavüzlü olduğunu bilerek taşınmazı satın almıştır. Bu nedenle başvurucunun 53 parsel sayılı taşınmazın dışında kalan kısım yönünden mülkiyet hakkı kapsamında korunmaya değer bir mülkünün veya meşru bir beklentisinin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

21. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Taşınmaz Üzerindeki Yapıya İlişkin İhlal İddiaları

22. Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt [2. B.],B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).

23. Somut olayda bireysel başvuruya konu edilen dava Hazine tarafından açılmış ve müdahalenin meni ve kal talep edilmiştir. Başvurucunun tazminat ödenmesi gerektiğine ilişkin şikâyetlerinin bu davada incelenebilmesi mümkün olmayıp başvurucunun iddialarını tazminat davası ile ileri sürmesi gerekir. Ancak başvurucu yapının yıkılması nedeniyle uğradığı zararlar için ayrı bir dava açtığına ilişkin bir iddiada bulunmamıştır. Tazminat ödenmemesinden şikâyet eden başvurucunun tazminat davası yolunu tüketmeden doğrudan bireysel başvuruda bulunması bireysel başvurunun ikincilliği ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Zemin yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Taşınmaz üzerindeki yapı yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 12/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Tedbir Kararına Yönelik Esaslı İddiaların Karşılanmaması Nedeniyle Gerekçeli Karar Hakkının İhlaline İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Aşkın Özkan ve Diğerleri Başvurusu

Başvuru 8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uyarınca verilen tedbir kararına yönelik esaslı iddiaların itiraz mercii tarafından karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucular, verilen tedbir kararları nedeniyle gerekçeli karar hakkının, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının, eşitlik ilkesinin, masumiyet karinesinin ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuru gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenerek başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği kararına varılmıştır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

AŞKIN ÖZKAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/3450)

Karar Tarihi: 24/6/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru 8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uyarınca verilen tedbir kararına yönelik esaslı iddiaların itiraz mercii tarafından karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. 2022/3450 numaralı başvuruda nihai karar 13/12/2021 tarihinde öğrenilmiş ve 11/1/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur. 2022/24275 numaralı başvuruda nihai karar 17/1/2022 tarihinde öğrenilmiş ve 15/2/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur. 2022/39239 numaralı başvuruda nihai karar 28/2/2022 tarihinde öğrenilmiş ve 30/3/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.Başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

3. 2022/24275, 2022/39239 numaralı başvuruların konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2022/3450 numaralı başvuru ile birleştirilmesine karar verilmesi gerekir.

4. Başvurucular, verilen tedbir kararları nedeniyle gerekçeli karar hakkının, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının, eşitlik ilkesinin, masumiyet karinesinin ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

5. Adalet Bakanlığı görüşünde, mevcut başvuruda başvurucuların temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının gözönüne alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucular, karşı beyanlarında başvuru formundaki iddiaları yinelemiştir.

6. Başvuru, gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.

7. Anayasa Mahkemesi gerekçeli karar hakkı yönünden olay ve olguları somut başvuru ile benzer iddiaları Salih Söylemezoğlu (B. No: 2013/3758, 6/1/2016) ve Erdal Türkmen (B. No: 2016/2100, 4/4/2019) kararlarında incelemiş ve uygulanacak ilkeleri belirlemiştir. Anılan kararlarda, Anayasa’da güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı gereği itiraz merciince başvurucuların beyan ve delillerinin etkili bir şekilde incelenmesi ve karşılanması gerektiği belirtilerek söz konusu yükümlülüğün yerine getirilmemesi nedeniyle başvurucuların gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine hükmedilmiştir. Somut başvurularda, anılan kararlarda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

8. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının, eşitlik ilkesinin, masumiyet karinesinin ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarının, gerekçeli karar hakkı bağlamında adil yargılama hakkı yönünden ihlal sonucuna ulaşılması nedeniyle incelenmesine gerek görülmemiştir.

III. GİDERİM

9. Başvurucular, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.E.S. ve Rıza Aydoğmuş ayrıcatazminat talebinde bulunmuştur.

10. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için ihlalin niteliği dikkate alınarak manevi zararları karşılığında tazminat talebinde bulunan başvurucular E.S. ve Rıza Aydoğmuş’a ayrı ayrı net 6.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvuruların BİRLEŞTİRİLMESİNE,

B. Kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebinde bulunan başvurucunun talebinin KABULÜNE,

C. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

D. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,

F. 1. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için 2022/24275 numaralı başvuru yönünden yeniden yargılama yapacak olan Konya 2. Aile Mahkemesine (D. İş 2022/6, K.2022/5) iletilmek üzere Konya 1. Aile Mahkemesine (D. İş 2021/5688, K.2021/5687) GÖNDERİLMESİNE,

2. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için, 2022/3450 numaralı başvuru yönünden yeniden yargılama yapacak olan Adana 2. Aile Mahkemesine (D. İş 2021/443, K.2021/440) iletilmek üzere Adana 1. Aile Mahkemesine (D. İş 2021/2397 , K.2021/2403) GÖNDERİLMESİNE,

3. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için, 2022/39239 numaralı başvuru yönünden yeniden yargılama yapacak olan Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (D. İş 2022/21, K.2022/20) iletilmek üzere Edremit 1. Aile Mahkemesine (D. İş 2022/54 , K.2022/55), GÖNDERİLMESİNE,

G. Tazminat talebinde bulunan başvurucularE.S. ve Rıza Aydoğmuş’a ayrı ayrı net 6.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

H. 664,10 TL başvuru harcından oluşan yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrıÖDENMESİNE,

İ. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

J. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Kambiyo Senetlerine Özgü Haciz Yoluyla Yapılan İcra Takibine İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Merkür Yönetim Danışmanlık Sosyal Hizmetleri Ltd. Şti. Başvurusu

Başvuru, kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla yapılan icra takibine yönelik şikâyete ilişkin yargılamadan alacaklı taraf olan başvurucunun haberdar edilmemesi nedeniyle mahkeme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Alacaklı taraf olan başvurucunun haberdar edilmemesi hak ihlali olarak görülmüştür.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

MERKÜR YÖNETİM DANIŞMANLIK SOSYAL HİZMETLERİ LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/46569)

Karar Tarihi: 24/6/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla yapılan icra takibine yönelik şikâyete ilişkin yargılamadan alacaklı taraf olan başvurucunun haberdar edilmemesi nedeniyle mahkeme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, alacağının tahsili amacıyla borçlu aleyhine kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip başlatmıştır. Bunun üzerine borçlu tarafından icra takibinin iptali talebiyle Büyükçekmece 1. İcra Hukuk Mahkemesine (Mahkeme) şikâyet başvurusunda bulunulmuştur.

3. Mahkeme, dosya üzerinden yaptığı inceleme sonucunda şikâyetin kabulüyle takibin sadece borçlu P.M. yönünden iptaline kesin olarak karar vermiştir. Ayrıca başvurucu aleyhine harç ve vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde; takibin dayanağı olan belgenin tüketici işleminden kaynaklandığı ve her bir taksitin nama yazılı olup taksit miktarı kadar bono düzenlenmesi gerektiği, söz konusu senedin “diğer borçlu ile ayrıca veyahut emruhavalisine” denilmek suretiyle nama yazılı olmaktan çıktığı belirtilmiştir.

4. Başvurucu, nihai hükmü 14/9/2021 tarihinde öğrendikten sonra 14/10/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

5. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

6. Başvurucu, icra hukuk mahkemesince dava dilekçesi tebliğ edilmeden ve savunma alınmadan karar verildiğini belirterek savunma hakkı ile silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

7. Başvurucunun şikâyetinin özünün başvuru konusu davadan haberdar edilmemesi sonucu iddialarını ve savunmalarını sunmasına imkân sağlanmamasına ilişkin olması nedeniyle ihlal iddialarının adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkeme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

8. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkeme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

9. Anayasa Mahkemesi somut başvuru ile aynı nitelikteki ihlal iddialarını incelediği Umde İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. ([GK], B. No: 2017/35282, 10/2/2022) kararında, uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Anılan kararda Anayasa Mahkemesi, şikâyetin takibin diğer taraflarını ilgilendirip ilgilendirmediği hususundan ziyade somut olay çerçevesinde ilgilinin hakkının etkilenip etkilenmediği hususunda kategorik bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini, uyuşmazlığın esasının karara bağlanmadığı ancak alacağın takip yöntemini belirleyen yargılamaların da bu bağlamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Anayasa’nın ortak koruma alanında olduğunu belirtmiştir (Umde İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., §§ 42, 45).

10. Söz konusu kararda, hakkında dava açılan bir kişinin davayla ilgili beyan ve delillerini sunma hakkının fiilen ortadan kaldırılmasının mahkemeye erişim sorununu ortaya çıkaracağı vurgulandıktan sonra yargısal süreçten usulüne uygun bir şekilde haberdar edilerek iddialara ilişkin beyan ve delillerini sunma imkânı tanınmayan bir kişi için gerçek anlamda uyuşmazlığın mahkeme önüne getirildiğinden bahsedilemeyeceği ifade edilmiştir (Umde İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 56).

11. Başvurucunun şikâyet dilekçesinin tebliğ edilmemesi nedeniyle dilekçe içeriğinden haberdar olamadığını ve bu nedenle esasa ilişkin beyan ve itirazlarını sunma hakkından yoksun bırakıldığının altını çizen Anayasa Mahkemesi, kararın kesin olması nedeniyle de bu eksikliğin sonraki aşamalarda giderilmesinin mümkün olmadığına işaret etmiştir. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, yargısal fonksiyonun gerçek anlamda yerine getirilmesi için zorunlu olan iddiaya karşı savunma hakkının tanındığı taraflarca sunulan deliller çerçevesinde uyuşmazlığın karara bağlandığı bir yargısal sürecin başvurucu yönünden yaşanmadığını değerlendirmiş ve bu durumun başvurucunun mahkeme hakkından yoksun bırakılması sonucunu doğurduğuna karar vermiştir (Umde İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 58).

12. Somut başvuruda da anılan karardan ayrılmayı gerektirir bir husus bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

13. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.

14. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa’nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

15. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkeme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkeme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkeme hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Büyükçekmece 1. İcra Hukuk Mahkemesine (E.2021/1433, K.2021/1293) GÖNDERİLMESİNE,

D. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Alacağın Tahsili İmkanının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Meryem Öztürk Başvurusu

Başvuru, şirkete yatırılan paranın geri alınması amacıyla açılan dava sürecinde yapılan yasal değişiklik nedeniyle alacağın tahsilinin imkânsız hâle gelmesi sonucu, mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına yöneliktir. Yapılan hukuki değişiklik neticesinde başvurucunun etkili başvuru hakkının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

MERYEM ÖZTÜRK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/84012)

Karar Tarihi: 2/7/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, şirkete yatırılan paranın iadesi talebiyle açılan dava sırasında yapılan kanuni düzenleme sonucu alacağın tahsili imkânının ortadan kaldırılması nedeniyle mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucu, nihai hükmü 1/8/2022 tarihinde öğrendikten sonra 31/8/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

2. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Turgay Kılıç ([2. B.], B. No: 2020/21022, 14/12/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede alacağın tahsili için uygun hukuki yollara başvurmasına rağmen yargılama sırasında yapılan kanuni düzenleme nedeniyle hukuki mekanizmaları işletme imkânından mahrum bırakılan başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Somut başvuruda da anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

3. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile 5.000.000 TL maddi, 5.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa’nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesine (E.2019/ 455, K.2020/324) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 664,10 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.664,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/7/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Alacağın Tahsili İmkanının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Erol Karakoç Başvurusu

Başvuru, şirkete yatırılan paranın iadesi amacıyla açılan dava sürecinde yapılan yasal düzenleme nedeniyle alacağın tahsilinin mümkün olmaktan çıkması sonucu, mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı ile makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarını içermektedir. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası mahkeme tarafından kanun yollarının tüketilmemesi gerekçesi ile reddedilirken etkili başvuru hakkının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

EROL KARAKOÇ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/79553)

Karar Tarihi: 2/7/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, şirkete yatırılan paranın iadesi talebiyle açılan dava sırasında yapılan kanuni düzenleme sonucu alacağın tahsili imkânının ortadan kaldırılması nedeniyle mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvurucu, nihai hükmü 9/7/2022 tarihinde öğrendikten sonra 1/8/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

2. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Ahmet Kartalkuş ([2. B.], B. No: 2019/39635, 19/3/2024) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 12/3/2024 tarihinde yürürlüğe giren 2/3/2024 tarihli ve 7499 sayılı Kanun’la 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Tazminat Komisyonunun Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Kanun’a eklenen 5/A maddesi ve ayrıca anılan Kanun’un geçici 3. maddesinde yapılan değişiklik gereği 12/3/2024 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak ilk bakışta ulaşılabilir ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda da anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

3. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkı İle Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

4. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Turgay Kılıç ([2. B.], B. No: 2020/21022, 14/12/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede alacağın tahsili için uygun hukuki yollara başvurmasına rağmen yargılama sırasında yapılan kanuni düzenleme nedeniyle hukuki mekanizmaları işletme imkânından mahrum bırakılan başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Somut başvuruda da anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

5. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa’nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesine (E.2018/ 788, K.2020/381) GÖNDERİLMESİNE,

D. 664,10 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.664,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/7/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Alacağın Tahsili İmkanının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Sedat Özcan Başvurusu

Başvuru, şirkete yatırılan paranın geri alınması amacıyla açılan dava sürecinde yapılan yasal değişiklik nedeniyle alacağın tahsilinin imkânsız hâle gelmesi sonucu, mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına yöneliktir. Yapılan hukuki değişiklik neticesinde başvurucunun etkili başvuru hakkının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

SEDAT ÖZCAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/67051)

Karar Tarihi: 2/7/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, şirkete yatırılan paranın iadesi talebiyle açılan dava sırasında yapılan kanuni düzenleme sonucu alacağın tahsili imkânının ortadan kaldırılması nedeniyle mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucu, nihai hükmü 20/5/2022 tarihinde öğrendikten sonra 17/6/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

2. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Turgay Kılıç ([2. B.], B. No: 2020/21022, 14/12/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede alacağın tahsili için uygun hukuki yollara başvurmasına rağmen yargılama sırasında yapılan kanuni düzenleme nedeniyle hukuki mekanizmaları işletme imkânından mahrum bırakılan başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Somut başvuruda da anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

3. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile miktar belirtmeksizin maddi, 1.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa’nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesine (E.2018/ 911, K.2020/117) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 664,10 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.664,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/7/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Alacağın Tahsili İmkanının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Celil Salihoğlu Başvurusu

Başvuru, şirkete yatırılan paranın geri alınması amacıyla açılan dava sürecinde yapılan yasal değişiklik nedeniyle alacağın tahsilinin imkânsız hâle gelmesi sonucu, mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına yöneliktir. Yapılan hukuki değişiklik neticesinde başvurucunun etkili başvuru hakkının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

CELİL SALİHOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/65434)

Karar Tarihi: 2/7/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, şirkete yatırılan paranın iadesi talebiyle açılan dava sırasında yapılan kanuni düzenleme sonucu alacağın tahsili imkânının ortadan kaldırılması nedeniyle mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucu, nihai hükmü 21/5/2022 tarihinde öğrendikten sonra 20/6/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

2. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Turgay Kılıç ([2. B.], B. No: 2020/21022, 14/12/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede alacağın tahsili için uygun hukuki yollara başvurmasına rağmen yargılama sırasında yapılan kanuni düzenleme nedeniyle hukuki mekanizmaları işletme imkânından mahrum bırakılan başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Somut başvuruda da anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

3. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile 2.000.000 TL maddi, 2.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa’nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesine (E.2019/156, K.2019/1184) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 664,10 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.664,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/7/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Alacağın Tahsili İmkanının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Emine Özbek Başvurusu

Başvuru, şirkete yatırılan paranın geri alınması amacıyla açılan dava sürecinde yapılan yasal değişiklik nedeniyle alacağın tahsilinin imkânsız hâle gelmesi sonucu, mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına yöneliktir. Yapılan hukuki değişiklik neticesinde başvurucunun etkili başvuru hakkının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

EMİNE ÖZBEK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/62664)

Karar Tarihi: 2/7/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, şirkete yatırılan paranın iadesi talebiyle açılan dava sırasında yapılan kanuni düzenleme sonucu alacağın tahsili imkânının ortadan kaldırılması nedeniyle mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucu, nihai hükmü 28/5/2022 tarihinde öğrendikten sonra 31/5/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

2. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Turgay Kılıç ([2. B.], B. No: 2020/21022, 14/12/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede alacağın tahsili için uygun hukuki yollara başvurmasına rağmen yargılama sırasında yapılan kanuni düzenleme nedeniyle hukuki mekanizmaları işletme imkânından mahrum bırakılan başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Somut başvuruda da anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

3. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile 4.500.000 TL maddi,2.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa’nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Konya 3. Asliye Ticaret Mahkemesine (E.2019/558, K.2020/570) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 664,10 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.664,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/7/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.