Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Ahmet Şanal Başvurusu

Başvuru, gözaltı sürecinde olumsuz koşullara maruz kalınması ve kamu görevlilerinin kasıtlı davranışları sonucunda kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına dayanmaktadır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

AHMET ŞANAL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/29286)

Karar Tarihi: 11/6/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; gözaltında olumsuz koşullarda tutulma ve kamu görevlilerinin kasıtlı fiilleri nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olduğu gerekçesiyle 5/8/2016 tarihinde yakalanarak gözaltına alınmış; 10/8/2016 tarihinde tutuklanmıştır (15 Temmuz darbe girişimine ilişkin arka plan bilgisi için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017).

3. Başvurucu 28/2/2020 tarihinde gözaltında kötü muamele gördüğü iddiasıyla Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) şikâyette bulunmuştur. Başvurucu bu şikâyetinde gözaltına alındıktan sonra götürüldüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde (TEM) nezarethaneye alınmadan önce ve üçüncü gün ifadesinin alınması için beklerken elleri arkadan kelepçeli olarak ve burnu duvara değecek şekilde ikişer saat koridorda ayakta tutulduğunu, bu sırada oradan geçen kolluk görevlilerinin ve bir kadın polis memurunun tehdit ve hakaretlerine maruz kaldığını, daha sonra yerleştirildiği nezarethanenin çok kalabalık olması nedeniyle beş gece boyunca yerde yatmak zorunda kaldığını, olumsuz koşullarda barındırıldığını, gözaltından çıkış raporunu düzenleyen doktorun tutuklulara sadece birşeyleri olup olmadığını sorup muayene etmeksizin rapor düzenlediğini ileri sürerek kolluk görevlilerinden ve görevli doktordan şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.

4. Başsavcılık soruşturma başlatmış ve başvurucunun sanık olarak yargılandığı ağır ceza mahkemesi dosyasını soruşturma dosyasına almak suretiyle başvurucunun gözaltına giriş ve çıkış adli muayene raporlarını, Müdafii Görüşme Tutanağı’nı ve gözaltına alınırken verdiği kolluk ifadesini soruşturma dosyasına kazandırmıştır.

5. Başvurucunun gözaltına alındığı 5/8/2016 tarihinde ve gözaltından çıktığı 10/8/2016 tarihinde olmak üzere hakkında iki sağlık raporu düzenlenmiş, bu raporlarda herhangi bir darp ve cebir izine rastlanmadığı tespitleri yapılmıştır.

6. Başvurucu; terör örgütü üyesi olma suçu kapsamında 8/8/2016 tarihinde kolluk tarafından müdafii eşliğinde alınan ifadesinde ve 10/8/2016 tarihinde Afyonkarahisar Sulh Ceza Hâkimliği tarafından yine müdafii eşliğinde gerçekleştirilen sorgusunda yakalandığı sırada ve sonrasında kolluk görevlilerinin fiziksel ya da sözlü şiddetine uğradığına ilişkin bir şikâyet ileri sürmemiştir.

7. Başsavcılık 12/5/2020 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başsavcılık; bu kararına gerekçe olarak başvurucunun kolluktaki ifadesinde ve Afyonkarahisar Sulh Ceza Mahkemesindeki sorgusunda kendisine işkence yapıldığına dair herhangi bir beyanı olmamasını, gözaltındayken alınan adli muayene raporlarında herhangi bir darp ve cebir bulunmadığının belirtilmesini, kollukta gözaltındayken müdafii ile görüştürüldüğünü ve avukat görüşme tutanağı düzenlenmesi karşısında polisler tarafından fiziksel ya da sözlü şiddet uygulandığına dair herhangi bir bulguya rastlanmadığını göstermiştir. Başvurucunun anılan karara yaptığı itirazı Afyonkarahisar 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 23/6/2020 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.

8. Başvurucu, nihai kararı 17/7/2020 tarihinde öğrendikten sonra 11/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

9. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

10. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

A. Gözaltında Olumsuz Koşullarda Tutulma Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

11. Başvurucu, gözaltında olumsuz koşullarda tutulduğunu belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

12. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (İsmail Buğra İşlek [1. B.], B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

13. Anayasa Mahkemesi gözaltında tutulan kişilerin nezarethanedeki tutma koşullarının yetersizliği nedeniyle kötü muameleye maruz kaldığı yönündeki iddialarıyla ilgili olarak temel ilkeleri ortaya koyduğu ve değerlendirmelerde bulunduğu kararında, şikâyete konu yetersiz koşullardaki tutma hâli sona ermişse açılacak tazminat davasını etkili bir yol olarak kabul etmiştir (Nebahat Baysal Gül [2. B.], B. No: 2016/14634, 28/5/2019, §§ 17-31; ayrıca yetersiz miktarda yiyecek ve içecek verilmesi iddiası yönünden bkz. Tuncay Gürsen [1. B.], B. No: 2016/35379, 15/1/2020, §§ 17-23). Bu başvuruda da anılan içtihatta belirlenen temel ilkeden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

14. Bu durumda tazminat davası yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varılmıştır.

15. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Kamu Görevlilerinin Kasıtlı Fiilleri Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

16. Başvurucu; gözaltında tutulduğu dönemde elleri ters kelepçeli olarak toplam dört saat kadar ayakta tutulmak suretiyle fiziksel şiddetle ve kolluk görevlilerinin hakaret ve tehditleri nedeniyle sözlü şiddetle karşı karşıya kaldığını, gözaltından çıkış raporunu düzenleyen doktorun ise sadece birşeyi olup olmadığını sormakla yetinip bir muayene gerçekleştirmeden rapor düzenlediğini, yaşadığı bu olaylar hakkındaki şikâyetin etkili bir şekilde soruşturulmadığını ileri sürmüştür. Konuya ilişkin insan hakları yargısı içtihadını sunan Adalet Bakanlığı (Bakanlık), başvurucunun gözaltına alınmasından uzun bir süre sonra kötü muamele iddiasında bulunduğunu, bu süreçte doktor raporlarının incelendiğini, adli makamların tespitinden ve ulaştığı sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığını beyan etmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

17. Başvuru, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.

18. İspat külfetinin devlete geçtiği durumların söz konusu olmadığı hâllerde kötü muameleye uğramaları nedeniyle mağdur olduklarını ileri süren kişiler, kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delilleri -haklı bir gerekçeleri olmadığı sürece- zamanında yetkili makamlara sunma konusunda özenli davranmakla yükümlüdür. Olgulara dayanmayan yetersiz açıklamalar, iddiaların delillerle desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu veya kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeler gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddianın savunabilir olduğundan, dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemez. Kaldı ki iddialarını güçlü bir dayanakla birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirmemeleri hâlinde mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerinin söylenebilmesi mümkün değildir (Beyza Metin [1. B.], B. No: 2014/19426, 12/12/2018, §§ 45-47).

19. Başvurucunun gerekmediği hâlde ellerinin arkadan kelepçelendiği iddiası bakımından yapılan değerlendirmede Anayasa Mahkemesi içtihatlarında belirtildiği üzere tutuklu veya hükümlülerin ceza infaz kurumu dışında bulundukları süre boyunca kaçmalarının önlenmesi, kendilerine veya başkalarına zarar verme tehlikesinin bertaraf edilmesi amacıyla kolluk görevlileri tarafından kelepçe gibi bedensel hareketleri kısıtlayıcı araçların kullanılması kural olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası yönünden sorun oluşturmamaktadır. Ancak bu tür tedbirlerin alınıp uygulanmasında tutuklu veya hükümlülerin fiziksel veyahut ruhsal durumları ile tedbirin olası olumsuz etkilerinin birlikte dikkate alınarak bir sonuca ulaşılması gerekir (Ö.U. [1. B.], B. No: 2016/62587, 23/6/2020, § 32). Elbette bu araçların kullanımında kamu makamlarının takdir yetkisini, alınan tedbirin amacını aşacak boyutta keyfî veya gereksiz kullanmaları kötü muamele kapsamında kalabilmektedir. Bu durumda öncelikle değerlendirilmesi gereken husus, alınan tedbirin makul seviyede sayılıp sayılmayacağı ve sonuçları bakımından hakkında tedbir uygulanan kişideki fiziksel ve ruhsal etkilerinin kötü muamele sayılması için aranan eşiğe ulaşıp ulaşmadığıdır (Ö.U., § 33). Bu ilkeler suç isnadı nedeniyle yakalanıp gözaltına alınan kişiler yönünden de geçerlidir. Somut olayda başvuru formunda ve soruşturma dosyasında başvurucunun ellerinin kelepçelendiğine dair beyanı dışında bir bilgi ya da belge bulunmadığı görülmüştür. Ayrıca başvurucu, ellerinin arkadan kelepçelenmesinin fiziksel ve/veya ruhsal etkilerinden ve sonuçlarından da hiç bahsetmemiştir. Bu hâlde başvurucunun ellerinin arkasından kelepçelenmiş olduğu iddiasına değer atfedilmesi durumunda dahi kelepçe tedbirine başvurulmasının gerekliliğinin ve makullüğünün değerlendirilmesine gerek olmadığı ve yaşanan darbe teşebbüsünün üzerinden henüz çok fazla zaman geçmemişken gözaltına alınan başvurucuya ilk gözaltına alınmasından sonra ve ifadesinin alınması için barındırıldığı nezarethaneden çıkarıldığı anlarda kelepçe takılmasının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için gerekli asgari ağırlık derecesine ulaşmadığı, bu nedenle kelepçeleme iddiasının açıkçadayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır. Benzer değerlendirme başvurucunun gözaltı çıkış raporunu düzenleyen doktorun muayene gerçekleştirmeksizin sadece birşeyi olup olmadığını sormakla yetinerek raporu düzenlediği iddiası bakımından da geçerlidir. Zira başvurucu, gözaltı sürecinde ellerinin arkadan kelepçelenmesi ve ayakta bekletilmesi dışında fiziksel şiddet gördüğünü iddia etmediği gibi fiziksel bir yakınmada da bulunmamış ve doktorun yaptığını ileri sürdüğü uygulamanınfiziksel ve/veya ruhsal etkilerinden ve sonuçlarından da bahsetmemiştir.

20. Yine başvurucu, kolluk görevlilerinin sözlü şiddet uyguladığını ileri sürmüşse de başvurucunun iddialarını destekler mahiyette bir veri sunmadığı ve dosya kapsamındaki delillerin sözlü şiddet iddiasını desteklemediği görüldüğünden bu iddianın da savunulabilir olmadığı ve açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.

21. Ayrıca başvurucunun iddialarını teyit eden yeterli emare olmamasının yanında ifadesinin ve sorgusunun müdafii eşliğinde yapılmasına rağmen tüm aşamalarda kötü muameleyle ilgili bir iddia ileri sürmeyen başvurucunun kötü muamele iddialarını özen yükümlülüğü ile bağdaşmayacak şekilde, gözaltına alınmanın üzerinden uzun bir süre (3 yıl 6 ay 18 gün) geçtikten sonra ifade etmesi kötü muamele iddialarının ciddiyeti üzerinde haklı bir şüphe uyandırmaktadır. Sonuç itibarıyla başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin savunulabilir bir iddia ortaya koyamadığı kanaatine ulaşılmıştır.

22. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Gözaltında olumsuz koşullarda tutulmadan dolayı kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Kamu görevlilerinin kasıtlı fiilleri nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 11/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Yargılamanın Tarafsızlığı, Süresi ve Mal Paylaşımıyla İlgili Hak İhlali İddialarına İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Nusrettin Bağatur Başvurusu

Başvuru, ilk derece mahkemesinde karar veren hâkimin daha sonra istinaf incelemesine katılması nedeniyle bağımsız ve tarafsız mahkeme ilkesinin, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ve boşanma davası kesinleşmediği için mal paylaşımı davası açılamamasından dolayı mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına dayanmaktadır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

NUSRETTİN BAĞATUR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/544)

Karar Tarihi: 11/6/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, ilk derece mahkemesinde karar veren hâkimin kanun yolu incelemesinde istinaf dairesi başkanı olarak yargılamaya katılmasının bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının; boşanma davası kesinleştirilmediği için malların tasfiyesi davasının açılamaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu, Ankara 8. Aile Mahkemesinde 21/3/2013 tarihinde boşanma davası açmıştır. Mahkeme, başvurucunun tam kusurlu olduğu gerekçesiyle 5/11/2013 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Temyiz istemi Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından 21/4/2014 tarihinde reddedilmiş anılan karar onanmıştır.

3. Başvurucu, Ankara 2. Aile Mahkemesinde (Mahkeme) 16/6/2017 tarihinde tekrar boşanma davası açmıştır. Mahkeme, 19/6/2018 tarihinde davanın kabulüne ve tarafların boşanmalarına karar vermiştir. Karar gerekçesinde; daha önce açılan davada (bkz. § 2) belirlenen kusur durumunun bu davada da bağlayıcı olduğu, ortada yeni bir vakıa iddia ve ispat edilmediğinden başvurucunun tam kusurlu olduğu belirtilmiştir.

4. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi 18/6/2019 tarihli kararla istinaf talebinin esastan reddine karar vermiştir.

5. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 13/10/2020 tarihinde temyiz istemini reddederek onama kararı vermiş, Mahkeme 8/12/2020 tarihinde kesinleştirme işlemini yapmıştır.

6. Başvurucu, nihai hükmü 9/12/2020 tarihinde öğrendikten sonra 6/1/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

7. Başvurucu, ilk açılan boşanma davasında (bkz. § 2) karar veren hâkimin başvuruya konu (bkz. § 3) boşanma davasının istinaf incelemesinde daire başkanı olarak yer alması ve karar vermesinin bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

8. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök [2. B.], B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).

9. Somut olayda başvurucunun ihlale neden olduğunu ileri sürdüğü iddiayı temyiz kanun yolu sürecinde dile getirmediği ve başvuru yollarını usulüne uygun olarak tüketmediği anlaşılmıştır.

10. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

11. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

12. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun’un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun’un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır.

13. Somut başvuruda da anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Diğer İhlal İddiaları

14. Başvurucu, kusur oranının belirlenmesinde ilk açılan boşanma davasının esas alınmasının hatalı olduğunu, ispat için ikinci açılan davada Mahkemeye sunduğu belgelerin dikkate alınmadığını, kusur tespitine ilişkin hatalı karar verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

15. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam [2. B.], B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

16. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.

17. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

18. Başvurucu, boşanma kararının talep edilmesine rağmen kesinleştirilmemesi nedeniyle malların tasfiyesi davası açılamadığını, bu nedenle mallarını kullanamadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

19. Başvuru konusu olayda başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik olarak kamu makamlarınca doğrudan yapılan bir müdahale mevcut olmayıp özel kişiler arası bir uyuşmazlık söz konusudur. Dolayısıyla başvuruda, devletin mülkiyet hakkına ilişkin pozitif yükümlülükleri yönünden inceleme yapılması gerekmektedir.

20. Mülkiyet hakkının korunmasının devlete birtakım pozitif yükümlülükler yüklediği hususu, Anayasa’nın 35. maddesinin lafzında açık bir biçimde düzenlenmemiş ise de bu güvencenin sadece devlete atfedilebilen müdahalelere yönelik sınırlamalar getirdiği, bireyi üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı korumasız bıraktığı düşünülemez. Pozitif yükümlülüklerin ortaya çıkmasının nedeni gerçek anlamda koruma sağlanmasıdır. Buna göre anılan maddede bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir. Gerçek anlamda koruma sağlanması için devletin negatif yükümlülükleri dışında pozitif yükümlülüklerinin de olması gerekir. Dolayısıyla Anayasa’nın 5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu bağlamda söz konusu pozitif yükümlülükler, kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere mülkiyet hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (Türkiye Emekliler Derneği [1. B.], B. No: 2012/1035, 17/7/2014, §§ 34-38; Eyyüp Boynukara [1. B.], B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi [2. B.], B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 43).

21. Devletin pozitif yükümlülükleri, mülkiyet hakkına yapılan müdahalelere karşı usule ilişkin güvenceleri sunan yargısal yolları da içeren etkili hukuksal bir çerçeve oluşturma, oluşturulan bu hukuksal çerçeve kapsamında yargısal ve idari makamların bireylerin özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermesini temin etme sorumluluklarını da içermektedir (Selahattin Turan [1. B.], B. No: 2014/11410, 22/6/2017, § 41).

22. Başvuruya konu somut olayda başvurucunun mal varlığı üzerindeki haklarıboşanma kararı olsa da devam etmektedir. Kaldı ki başvurucu boşanma kararından sonra kesinleştirme işlemi yapılmadığını ileri sürmüşse de Yargıtay onama kararının 13/10/2020 tarihinde verildiği, kesinleştirme şerhinin ise 8/12/2020 tarihinde yapıldığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkının ihlaline neden olduğunu ileri sürdüğü husus, diğer bir ifadeyle kesinleştirme işlemi nihai karar verildikten sonra kısa sürede gerçekleşmiştir. Kesinleştirme işleminin kısa sürede gerçekleştiği anlaşılmış, ayrıca mal varlığını oluşturan ve boşanma sebebiyle tasfiyeye konu olabilme potansiyeli bulunan mallarının kullanımıyla ilgili ne tür bir zorlukla karşılaştığı veya kullanımının engellendiğine ilişkin bir açıklama da yapmadığı anlaşılan başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda bir ihlal bulunmadığı açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu [2. B.], B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 11/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Fatih Kahraman Başvurusu

Başvuru, tutuklu başvurucunun hafta içi olan ziyaret gününün, ilkokul 2. sınıfta okuyan çocuğuyla görüşebilmesi için hafta sonuna alınması talebinin reddedilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI

FATİH KAHRAMAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/60162)

Karar Tarihi: 11/6/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, ziyaret gününün öğrenim gören çocuğuyla görüşmeyi sağlayacak şekilde belirlenmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Tutuklu olarak Sincan 2 No.lu Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunan başvurucu, ilkokul 2. sınıfta bulunan çocuğunun eğitim durumu nedeniyle hafta içi olarak belirlenen ziyaret gününün hafta sonuna alınması için ceza infaz kurumuna (Kurum) müracaat etmiştir. Kurum 11/10/2021 tarihli kararıyla başvurucunun talebini COVID-19 pandemi tedbirleri ve pandemi sürecinde başlayan izole çalışma şekli ve personel durumu, kurum güvenliği ve kapasitesini dikkate aldığını belirterek hafta sonu ziyaret yapılmasının mevcut şartlarda uygun olmayacağı gerekçesiyle reddetmiştir.

3. Başvurucu, hafta sonu görüş yapma hakkı verilmemesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek Ankara Batı 1. İnfaz Hâkimliğine (Hâkimlik) şikâyette bulunmuştur. Hâkimlik 9/11/2021 tarihinde şikâyeti kabul etmiş ve kararının gerekçesinde; ziyaret günlerine ilişkin kurumun ve çalışanların mevcut yapısı da dikkate alınarak bir değerlendirme yapılması hususunda idarenin takdir hakkı bulunduğunu ancak takdir hakkının da somut gerekçelere dayanılarak kullanılması gerektiğini, hükümlü/tutuklunun çocuğunun eğitim-öğretim saatleri, eşinin çalışma saatleri dikkate alınarak görüş saatlerinin düzenlenebileceğini, idarenin takdir yetkisinin hakkın özüne dokunacağını ve hükümlü/tutuklunun ziyaretçisinin ziyaretine gelme imkânının ortadan kalkacağını belirtmiştir.

4. Hâkimlik kararı, Cumhuriyet savcısının itirazı üzerine Ankara Batı 1. Ağır Ceza Mahkemesince (Ağır Ceza Mahkemesi) usul ve esas yönünden kanuna aykırı bulunarak kaldırılmıştır.

5. Başvurucu, nihai hükmü 19/11/2021 tarihinde öğrendikten sonra 7/12/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

6. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

7. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

8. Başvurucu; çocuğunun örgün eğitime devam etmesi nedeniyle hafta içi görüşe gelemediğini, hafta sonu görüş yapılmasına ilişkin talebinin haksız şekilde reddedildiğini belirterek özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu tutuklu bulunduğu süre zarfında eğitim görmekte olan çocuğuyla hafta içi görüşmesi ve Düzce ilinden eşi ile beraber ziyaretine hafta içi gelmeleri sebebiyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

9. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; idarenin ziyaret gün ve saatlerini belirleme noktasında takdir yetkisinin bulunduğu, takdir yetkisini kullanırken de Anayasa ve mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır. Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvurucu, Anayasal güvence altına alınan hak ile ilgili karar alınırken idarenin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmek için daha fazla çaba göstermesi gerektiğini beyan etmiştir.

10. Başvuru konusu özü itibarıyla başvurucunun örgün eğitime devam eden çocuğuyla hafta sonu görüşememesine ilişkin olduğundan iddia bir bütün olarak aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmiştir.

11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

12. Hükümlü ve tutukluların haftalık telefon görüşme gün ve saatlerinin öğrenim gören çocuklarıyla görüşme sağlayacak şekilde tespit edilmesi gerektiğine ilişkin genel ilkeler Anayasa Mahkemesinin Yeliz Erten ([2. B.], B. No: 2020/99, 11/3/2021, §§ 34-38) kararında açıklanmıştır. Bu bağlamda Anayasa’nın 20. ve 41. maddeleri ebeveynin çocuklarıyla bütünleşmesinin sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü içermektedir. Mahkemeler, idari makamlar ve yasama organı tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde çocuğun üstün yararının gözetilmesi ve aile ilişkilerinin sürdürülmesini sağlayacak şekilde hareket edilmesi, devletin pozitif yükümlülüklerinin gereğidir. Hükümlü ve tutukluların bazı haklarının sınırlandırılması, tutulmanın kaçınılmaz sonucu olsa da ceza infaz kurumu idaresi hükümlü ve tutukluların ailesiyle temasını sağlayacak tedbirler almak zorundadır. Bu tedbirler alınırken çocuğun yüksek yararı gözetilerek kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi ile aile hayatına saygı hakkı arasında adil bir denge sağlanmalı ve bu konuda ilgili ve yeterli gerekçeler ortaya konmalıdır. Telefonla görüşme hakkı konusunda tespit edilen bu ilkeler, açık ve kapalı görüşlerin çocuk ve ebeveynin aile bağlarını sürdürecek şekilde temas etmesini sağlaması bakımından da geçerlidir.

13. Başvurucunun çocuğunun örgün eğitime devam etmesi ve ziyaret hakkının hafta içi kullandırılması nedeniyle çocuğunun başvurucuyla eğitimini aksatmaksızın görüşemediği konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.

14. Başvurucunun talebi Kurum tarafından personel yetersizliği, güvenlik zaafı gibi nedenlerle reddedilmiş ise de hafta sonu görev yapan personelin sayısı ve görevlerine dair somut bilgilere kararda yer verilmemiş; yaşanacağı belirtilen güvenlik sorunu hakkında genel ifadeler dışında çocuğun üstün yararını da gözeten ikna edici ve objektif bir gerekçe ya da güvenlik riskine ilişkin somut bir olay ortaya konulamamıştır. Ziyaret gününün hafta sonu olacak şekilde ayarlanmasının Kurumun güvenliğini ne şekilde tehlikeye düşüreceği, ilgili kararlarda somut ve yeterli şekilde açıklanmamıştır. Bu durumda idarenin uygulaması ile yargı kararları birlikte değerlendirildiğinde çocuğun üstün yararı gözetilerek aile ilişkilerinin devamlılığını sağlayacak şekilde hareket edilmediği, başvurucunun talebinin neden karşılanamadığı hususunda Ağır Ceza Mahkemesi kararında somut ve yeterli bir gerekçe sunulmadığı anlaşıldığından aile hayatına saygı hakkı bakımından devletten beklenen pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

15. Ayrıca pandemi süreciyle başlayan tedbirler yönünden Kurumun gerekçesine ilişkin olarak belirtmek gerekir ki Anayasa Mahkemesi 11/3/2020 tarihinden sonraki süreçte COVID-19 salgını nedeniyle ceza infaz kurumlarında uygulanan açık ve kapalı görüş hakkına yönelik kısıtlamaların aile hayatına saygı hakkına müdahale oluşturduğunu kabul etmiş (Yunus Bulut [1. B.], B. No: 2020/38826, 20/7/2023, § 42) ve ilgili kanuni düzenlemenin mahpusların ziyaret hakkının ortadan kaldırılması ya da engellenmesi konusunda idari makamlara açık ve genel bir yetki vermediğini, aile hayatına saygı hakkına yapılan bu müdahalenin salt idari makamların kararlarına dayandığını tespit ederek müdahalenin kanuni dayanağının olmadığına karar vermiştir (Yunus Bulut, §§ 55, 57, 58).

16. Yukarıdaki bilgiler ışığında idarenin uygulaması ile yargı kararları birlikte değerlendirildiğinde çocuğun üstün yararı gözetilerek aile ilişkilerinin devamlılığını sağlayacak şekilde hareket edilmediği, başvurucunun talebinin neden karşılanamadığı hususunda söz konusu kararlarda ilgili ve yeterli bir gerekçe sunulmadığı anlaşıldığından aile hayatına saygı hakkı bakımından devletten beklenen pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

17. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

18. Başvurucu; ihlalin tespiti, miktar belirtmeksizin maddi ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

19. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa’nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

20. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 34.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucu, maddi zarara ilişkin olarak bilgi/belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin aile hayatına saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Batı 1. Ağır Ceza Mahkemesine (2021/3339 D.İş) iletilmek üzere Ankara Batı 1. İnfaz Hâkimliğine (E.2021/4903, K.2021/4915) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net34.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlali İddiasına İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – A.O. Başvurusu

Başvuru, ziyaret gününün öğrenim gören çocuklarıyla görüşmeyi sağlayacak şekilde belirlenmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

A.O. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/28301)

Karar Tarihi: 11/6/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, ziyaret gününün öğrenim gören çocuklarıyla görüşmeyi sağlayacak şekilde belirlenmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Hükümlü olarak Silivri 6 Numaralı L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Kurum) bulunan başvurucu, iki çocuğunun eğitim durumu nedeniyle hafta içi olarak belirlenen ziyaret gününün hafta sonuna alınması talebiyle Kuruma müracaat etmiştir. Kurum, 12/11/2021 tarihli kararıyla başvurucunun talebini COVID-19 pandemi tedbirleri ve pandemi sürecinde başlayan izole çalışma şekli ve personel durumu, kurum güvenliği ve kapasitesini dikkate aldığını belirterek hafta sonu ziyaret yapılmasının mevcut şartlarda uygun olmayacağı gerekçesiyle reddetmiştir.

3. Başvurucu, anılan kararın hukuka aykırı olduğunu belirterek Silivri 2. İnfaz Hâkimliğine (Hâkimlik) şikâyette bulunmuştur. Hâkimlik 16/12/2021 tarihindeşikâyeti reddetmiştir. Kararda; öğrenim gören çocuğu olan mahpusa hafta sonu ziyaret imkânı tanınması hâlinde benzer durumda olan diğer birçok tutuklu/hükümlünün de hafta sonu görüş yapma talebinde bulunacağı, bu durumda kurumun kısıtlı olan hafta sonunda tüm tutuklu/hükümlülere ziyaret yaptırabilmesinin mümkün olamayacağı, tutuklu/hükümlünün ziyaretlerinin hafta sonuna alınması taleplerine ilişkin olarak kurumda disiplin ve düzenin sağlanması, personel durumu, kurum güvenliği ve kurum kapasitesini gözönünde bulunduran kurum uygulamasının usul ve kanuna uygun olduğu belirtilmiştir.

4. Başvurucu, bu karara karşı Silivri Ağır Ceza Mahkemesine (Mahkeme) itirazda bulunmuş; Mahkeme 13/1/2022 tarihli kararı ile itirazı reddetmiştir. Karar gerekçesinde; Hâkimlikçe verilen kararın usul ve esas yönünden kanuna uygun olduğu ifade edilmiştir.

5. Başvurucu, nihai kararı 15/2/2022 tarihinde tebliğ aldıktan sonra 10/3/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

6. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

7. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

8. Başvurucu; çocuklarının örgün eğitime devam etmeleri ve lise giriş sınavına hazırlanmaları nedeniyle hafta içi görüşe gelemediğini, hafta sonu görüş yapılmasına ilişkin talebinin haksız şekilde reddedildiğini belirterek aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu tutuklu bulunduğu 4 yıl boyunca eğitim görmekte olan çocuklarıyla hafta içi görüşmesi ve Kütahya ilinden ziyaretine hafta içi gelmeleri sebebiyle her ay 3 gün devamsızlık yapmak zorunda kaldıklarını, bu durumun çocuklarının eğitimini aksattığını beyan etmiştir.

9. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) tarafından sunulan görüş yazısında; aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden yapılacak incelemede Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

10. Başvuru konusu özü itibarıyla başvurucunun örgün eğitime devam eden çocuklarıyla hafta sonu görüşememesine ilişkin olduğundan iddialar bir bütün olarak aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmiştir.

11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

12. Hükümlü ve tutukluların haftalık telefon görüşme gün ve saatlerinin öğrenim gören çocuklarıyla görüşme sağlayacak şekilde tespit edilmesi gerektiğine ilişkin genel ilkeler Anayasa Mahkemesinin Yeliz Erten ([2. B.], B. No: 2020/99, 11/3/2021, §§ 34-38) kararında açıklanmıştır. Bu bağlamda Anayasa’nın 20. ve 41. maddeleri ebeveynin çocuklarıyla bütünleşmesinin sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü içermektedir. Mahkemeler, idari makamlar ve yasama organı tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde çocuğun üstün yararının gözetilmesi ve aile ilişkilerinin sürdürülmesini sağlayacak şekilde hareket edilmesi devletin pozitif yükümlülüklerinin gereğidir. Hükümlü ve tutukluların bazı haklarının sınırlandırılması, tutulmanın kaçınılmaz sonucu olsa da ceza infaz kurumu idaresi hükümlü ve tutukluların ailesiyle temasını sağlayacak tedbirler almak zorundadır. Bu tedbirler alınırken çocuğun yüksek yararı gözetilerek kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi ile aile hayatına saygı hakkı arasında adil bir denge sağlanmalı ve bu konuda ilgili ve yeterli gerekçeler ortaya konmalıdır. Telefonla görüşme hakkı konusunda tespit edilen bu ilkeler, açık ve kapalı görüşlerin çocuk ve ebeveynin aile bağlarını sürdürecek şekilde temas etmesini sağlaması bakımından da geçerlidir (aynı yönde değerlendirmeler için bkz. Kenan Gülbay [2. B.], B. No: 2020/9239, 8/6/2023, § 10; Enes Akelma ve diğerleri [1. B.], B. No: 2020/37466, 8/2/2024, § 10; Tolgahan Yenice [1. B.], B. No: 2020/4375, 28/11/2024, § 12).

13. Başvurucunun çocuklarının örgün eğitime devam etmesi ve ziyaret hakkının hafta içi kullandırılması nedeniyle çocuklarının başvurucuyla eğitimini aksatmaksızın görüşemediği konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.

14. Başvurucunun talebi Kurum tarafından pandemi tedbirleri ve pandemi süreciyle başlayan izole ve vardiyalı çalışma sistemi, personel yetersizliği, güvenlik zaafı gibi nedenlerle reddedilmiş ise de hafta sonu görev yapan personelin sayısı ve görevlerine dair somut bilgilere kararda yer verilmemiş; yaşanacağı belirtilen güvenlik sorunu hakkında genel ifadeler dışında çocuğun üstün yararını da gözeten ilgili ve yeterli bir gerekçe ya da güvenlik riskine ilişkin somut bir veri ortaya konulamamıştır. Ziyaret gününün hafta sonuna denk gelecek şekilde ayarlanmasının Kurumun güvenliğini ne şekilde tehlikeye düşüreceği, ilgili kararlarda somut ve yeterli şekilde açıklanmamıştır.

15. Ayrıca pandemi süreciyle başlayan tedbirler yönünden Kurumun gerekçesine ilişkin olarak belirtmek gerekir ki Anayasa Mahkemesi 11/3/2020 tarihinden sonraki süreçte COVID-19 salgını nedeniyle ceza infaz kurumlarında uygulanan açık ve kapalı görüş hakkına yönelik kısıtlamaların aile hayatına saygı hakkına müdahale oluşturduğunu kabul etmiş (Yunus Bulut [1. B.], B. No: 2020/38826, 20/7/2023, § 42) ve ilgili kanuni düzenlemenin mahpusların ziyaret hakkının ortadan kaldırılması ya da engellenmesi konusunda idari makamlara açık ve genel bir yetki vermediğini, aile hayatına saygı hakkına yapılan bu müdahalenin salt idari makamların kararlarına dayandığını tespit ederek müdahalenin kanuni dayanağının olmadığına karar vermiştir (Yunus Bulut, §§ 55, 57, 58).

16. Yukarıdaki bilgiler ışığında idarenin uygulaması ile yargı kararları birlikte değerlendirildiğinde çocuğun üstün yararı gözetilerek aile ilişkilerinin devamlılığını sağlayacak şekilde hareket edilmediği, başvurucunun talebinin neden karşılanamadığı hususunda söz konusu kararlarda ilgili ve yeterli bir gerekçe sunulmadığı anlaşıldığından aile hayatına saygı hakkı bakımından devletten beklenen pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

17. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

18. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 100.000 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

19. Başvurucunun 27/2/2025 tarihinde tahliye olduğu anlaşıldığından yeniden yargılamayapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.

20. Başvurucu, maddi zarara ilişkin olarak bilgi/belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alındığında başvurucuya net 34.000 TL manevi tazminatın ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

C. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

D. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. Başvurucuya net34.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Silivri 2. İnfaz Hâkimliğine (E.2021/3099, K.2021/3373), Silivri Ağır Ceza Mahkemesine (2022/170 D.İş) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Khalilollah Ilkhani Başvurusu

Başvuru; sınır dışı etme kararı kapsamında menşe ülkesine geri gönderme nedeniyle yaşam hakkı ile kötü muamele yasağının, sınır dışı etme davasında bazı usul güvencelerine aykırı davranılması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvurucu; gerekçeli kararda belirtildiğinin aksine idari gözetim altında bulunduğu sırada uluslararası koruma başvurusu yaptığını fakat talebinin yetkililer tarafından alınmadığını, ülkesine geri gönderildiği takdirde yaşamını yitirebileceğini ve kötü muameleye maruz kalacağını öne sürmüştür. Başvurunun yaşam hakkı ile kötü muamele yasağı kapsamında birlikte incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

KHALİLOLLAH İLKHANİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/17855)

Karar Tarihi: 12/3/2025

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; sınır dışı etme kararı kapsamında menşe ülkesine geri gönderme nedeniyle yaşam hakkı ile kötü muamele yasağının, sınır dışı etme davasında bazı usul güvencelerine aykırı davranılması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 29/6/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Bölüm tarafından 30/6/2020 tarihinde Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 73. maddesi uyarınca sınır dışı etme işleminin tedbiren durdurulmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, 1965 doğumlu bir erkektir ve İran İslam Cumhuriyeti (İran) vatandaşıdır.

6. Başvurucu 3/8/2019 tarihinde İstanköy’e (Kos/Yunanistan) gitmek üzere Bodrum Yolcu İskelesi Hudut Kapısı’na gitmiş ve yetkililere Slovenya Cumhuriyeti pasaportu ibraz etmiştir. Yetkililer başvurucunun ibraz ettiği pasaportun sahte olabileceğinden şüphelenmiş, ayrıca on bir İran vatandaşının da çeşitli ülkelere ait olan ve sahte olduğu değerlendirilen pasaportlarla yurt dışına çıkmaya çalıştığını saptamıştır. Olay nedeniyle düzenlenen tutanağın başvurucuyla ilgili olan kısmı şöyledir:

“…

3. PB… seri numaralı 12/5/1965 doğumlu [A.S.] adına tanzim edilme Slovenya Pasaportu ve Slovenya kimlik kartı incelendiğinde; pasaportun resim kısmının bulunduğu sayfa ve kapak kısmının tamamen sahte olabileceği, pasaportun 7. sayfasında 1/8/2019 tarihine ait İstanbul Hava Hudut Kapısı’ndan GİRİŞ kaşesinin bulunduğu, giriş kaşesinin orijinal olduğu, HKS sisteminde GİRİŞ kaydının mevcut olduğu, [A.S.] adına düzenlenmiş kimlik kartının tamamen sahte olabileceği, şahısla yapılan mülakatta gerçek isminin 1966 doğumlu Halil İLHANİ isimli orijinal İran uyruklu olduğu, bahse konu pasaportu İstanbul ilinden ismini bilmediği bir şahıstan 2… Euro karşılığında temin ettiği beyanından anlaşılmıştır.

…”

7. Başvurucu 3/8/2019 tarihinde Bodrum Emniyet Müdürlüğünde tercüman eşliğinde, şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde şu hususları dile getirmiştir:

“Yaklaşık 2 ay kadar önce İstanbul’a İran’dan havayoluyla geldim. İstanbul’da birkaç ay kaldıktan sonra Avrupaya gitmeye karar verdim ve İstanbul Fatih’de açık kimlik bilgisini bilmediğim Suriye uyruklu şahıstan 2… Euro karşılığında [A.S.] adına kayıtlı Slovenya Pasaportu ve Slovenya Kimlik kartı aldım. Bu şahsa bunun karşılığında 2… Euro para verdim. Şahıs bana pasaport ve kimliğin konsolosluktan resmi yollardan alındığını söyledi ve ertesi gün getirmişti. Bugün sabah saatlerinde Bodruma otobüsle geldim. Akşam saatlerinde limandan çıkış yapmak isterken pasaport ve kimliğimin sahte olduğu polis tarafından bana söylendi. Ardından gerekli işlemler için emniyete teslim edildim. Pasaportun sahte olduğunu bilmiyordum bilseydim kullanmazdım. Birlikte yakalandığım kişileri tanımıyorum. Konu ile ilgili olarak yaptığımdan pişmanım. Söyleyeceklerim bunlardan ibarettir.”

8. Adli işlemlerin tamamlanmasının ardından başvurucu, Muğla İl Göç İdaresi Müdürlüğüne gönderilmiştir. 5/8/2019 tarihinde Muğla Valiliği başvurucu hakkında 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 54. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) ve (h) bentleri (Türkiye’ye giriş, vize ve ikamet izinleri için yapılan işlemlerde gerçek dışı bilgi ve sahte belge kullananlar, Türkiye’ye yasal giriş veya Türkiye’den yasal çıkış hükümlerini ihlal edenler) uyarınca sınır dışı etme kararı almıştır.

9. Başvurucu, sınır dışı etme kararının iptali amacıyla Muğla 1. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde Bahai dinine mensup olduğunu, Müslümanların kullandığı bir adı olması nedeniyle ülkesinde bir sorunla karşılaşmadığını fakat kendisinin ve ailesinin inancının açığa çıkarılmasından sonra Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldıklarını, eşiyle birlikte İstanbul’da yaşadıklarını, damadının da kendisi ile birlikte sınır dışı edilmek istendiğini ileri sürerek ülkesine geri gönderilmesi durumunda yargılama bile yapılmadan öldürülme ihtimali olduğunu iddia etmiştir.

10. Başvurucu, İdare Mahkemesine sunduğu 28/2/2020 tarihli dilekçeyle dininden dolayı yargılandığı İran’daki bir mahkeme tarafından hakkında çağrı kâğıdı düzenlendiğini, bu durumun iddialarının haklılığını gösterdiğini bildirmiş; çağrı kâğıdının noter onaylı bir tercümesini dilekçe ekinde ibraz etmiştir. Söz konusu çağrı kâğıdının 22/4/2019 tarihli olduğu ve başvurucu için düzenlendiği anlaşılmıştır. Belgeye göre başvurucuya dinden çıkma, İslam dininden Bahailiğe geçmekle din değiştirme, İran’da İslam dini dışındaki diğer dinlerin propagandasını yapan fırka ve gruplarla işbirliği yapma, onlara eğilim gösterme suçları isnat edilmiş; duruşmaya gelmediği takdirde başvurucunun gıyabında hüküm verileceği belirtilmiştir.

11. İdare Mahkemesi 5/3/2020 tarihinde davayı kesin olarak reddetmiştir. Bu kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

“…

…davacının sınır dışı edilmesini gerektiren fiillerinin kolluk tutanakları ve kendi ikrarıyla sabit olduğu, öte yandan uluslararası koruma başvurusunda bulunmadığından sınır dışı etme kararına karşı ileri sürdüğü iddialarına itibar edilmesine de olanak bulunmadığı anlaşıldığından dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu kanaatine varılmıştır.

…”

12. Bu karar 9/6/2020 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 29/6/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

13. İlgili hukuk için bkz. Masoud Talebı [2. B.], B. No: 2023/26088, 19/3/2024, §§ 30-34.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

14. Anayasa Mahkemesinin 12/3/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

15. Anayasa Mahkemesi tarafından adli yardım talebinin kabul edilebilmesi için gerekli şartlar Mehmet Şerif Ay ([2. B.], B. No: 2012/1181, 17/9/2013, § 23) kararında, yabancıların adli yardım talepleri konusunda benimsenen ilkeler ise Nadali Aghelı Kohne Shahrı ([1. B.], B. No: 2014/12633, 9/9/2015, §§ 17, 18) kararında yer almaktadır. Anılan ilkelere göre adli yardım için gerekli şartlar mevcutsa karşılıklılık şartı gerçekleşmese bile yabancının adli yardım talebi kabul edilmelidir. Somut başvuruda yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Yaşam Hakkı ile Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

16. Başvurucu; Bahai dinine mensup olanların ülkesinde hoş karşılanmadığını, çeşitli şekillerde kötü muamelelere uğradıklarını, bu inanca sahip olması nedeniyle ülkesinde yargılandığını ve hakkında çağrı kâğıdı düzenlendiğini, sahte pasaportla yakalanmasından sonra kendisine hukuki yardım sağlanmadığını ve avukat görevlendirilmediğini, İdare Mahkemesinin yaptığı yargılamada kendisine yeterli savunma imkânı sağlamadan davasını haksız yere reddettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu; gerekçeli kararda belirtildiğinin aksine idari gözetim altında bulunduğu sırada uluslararası koruma başvurusu yaptığını fakat talebinin yetkililer tarafından alınmadığını, ülkesine geri gönderildiği takdirde yaşamını yitirebileceğini ve kötü muameleye maruz kalacağını öne sürmüştür.

2. Değerlendirme

17. Başvurunun yaşam hakkı ile kötü muamele yasağı kapsamında birlikte incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (benzer bir inceleme için bkz. Masoud Talebı, § 53).

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

19. Anayasa Mahkemesinin ölüm cezasına yaklaşımı için bkz. Hooman Hosseınpour [GK], B. No: 2021/47168, 29/9/2022, §§ 60-61.

20. Yabancıların ülkeye girişleri, ülkede ikamet etmeleri ve ülkeden çıkarılmaları,uluslararası hukukta da kabul edildiği üzere devletin egemenlik yetkisi kapsamındadır (birçok karar arasından bkz. A.A. ve A.A. [GK], B. No: 2015/3941, 1/3/2017, § 54).

21. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında kötü muamele yasağı güvence altına alınmıştır. Bu yasakla ilgili herhangi bir istisna da kabul edilmemiştir. “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması” başlıklı 15. maddede ise savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde de savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamayacağı ifade edilmiştir. Kötü muamele yasağının mutlak niteliğini ortaya koyan sözü edilen düzenlemelere göre bir yabancının sınır dışı edileceği ülkede Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir muameleye uğrayacağı konusunda gerçek bir riskle karşı karşıya kalacağına inanılması için esaslı gerekçelerin gösterildiği hâllerde yabancının sınır dışı edilmesi kötü muamele yasağını ihlal edebilir zira böyle bir durumda yabancının kötü muamele riskiyle karşıya kalması devletin tutumunun doğrudan bir sonucudur. Dolayısıyla devlet bu hâllerde yabancıyı o ülkeye sınır dışı etmeme yükümlülüğü altındadır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. A.A. ve A.A., §§ 55, 56; Masoud Talebı, § 64). Bu yükümlülük, yabancıların riskin bulunduğu ülkeye dolaylı olarak gönderilmemelerini de kapsamaktadır (A.D. [1. B.], B. No: 2014/19506, 3/4/2019, § 55).

22. Sınır dışı edilmesi hâlinde kötü muameleye uğrayacağını iddia eden yabancı, ilke olarak sınır dışı edileceği ülkede kötü muameleye uğrayacağı konusunda gerçek bir riskle karşı karşıya kalacağına inanılması için esaslı nedenler bulunduğunu kanıtlayabilecek delilleri idari merciler ile yargı mercilerine sunmalıdır. Bu doğrultuda yabancı, sınır dışı edileceğiülkede var olduğunu iddia ettiği kötü muamele riskinin ne olduğunu makul şekilde açıklamalı ve varsa bu iddiayı destekleyen bilgi ve belgeleri ibraz etmelidir (A.A. ve A.A., § 68).

23. Yabancı; etnik kökenleri, dinî inançları, siyasi görüşleri ya da belirli bir gruba mensubiyetleri gibi nedenlerle sınır dışı edileceği ülkedeki kamu makamlarının kişilere sistematik olarak kötü muamelede bulunduklarını iddia ediyor ise uygulamanın varlığı ile risk altında olduğu iddia edilen gruba mensup olduğuna inanılması için ciddi nedenler bulunduğunu ortaya koymalıdır. Geri gönderileceği ülkedeki riskin kamu görevlisi olmayan kişi veya gruplardan kaynaklandığını ileri süren yabancı, hem riskin gerçekliğini hem de söz konusu ülkenin kamu makamlarının bu riski ortadan kaldırmak konusunda yeterli korumayı sağlamakta yetersiz kalacaklarını kanıtlamalıdır. Bununla birlikte yabancı, sınır dışı edileceği ülkede uzun süredir devam eden genel siyasi istikrarsızlık ya da ülkenin tamamına yayılmış iç karışıklık nedeniyle kötü muameleye maruz kalacağını ileri sürmüşse anılan ülkenin genel koşullarının nesnel olarak kötü muamele yasağına aykırılık oluşturmayacağı idari ve yargısal makamlar tarafından ortaya konulmalıdır(A.A. ve A.A., §§ 66-69).

24. İspat külfetinin başvurucuya ait olduğu ve bu külfetten doğan yükümlülüğün yerinegetirildiği hâllerde idari ve yargı mercileri gerçek riskin varlığı konusunda titiz bir inceleme yapmalıdır. Bu inceleme yapılırken yabancının sınır dışı edilmesinin öngörülebilir sonuçları, yabancının sınır dışı edileceği ülkenin genel durumu, yabancının kişisel durumu ve uğranılacağı iddia edilen muamelenin kötü muamele yasağı için aranan asgari ağırlık eşiğine ulaşıp ulaşmadığı dikkate alınmalıdır. Riskin varlığı araştırılırken ulusal veya uluslararası kurum ve kuruluşların düzenledikleri raporlardan ya da somut olay hakkında bilgi edinilmesini sağlayacak başka kaynaklardan yararlanılması mümkündür (A.A. ve A.A.,§§ 62-64).

25. Gerçek riskin varlığıyla ilgili değerlendirmede kural olarak sınır dışı kararının verildiği tarihteki koşullar dikkate alınmalıdır ancak yapılacak değerlendirmenin sonucunu doğrudan etkileyecek önemli gelişmeler de gözönünde tutulmalıdır (A.A. ve A.A., § 70).

26. Sınır dışı etme kararı verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan ve başvurucunun sınır dışı edileceği ülkede Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir muameleye uğrayacağı konusunda gerçek bir riskle karşı karşıya kalacağına inanılması için esaslı gerekçelerin gösterildiği bireysel başvurularda Anayasa Mahkemesinin rolü, kural olarak başvurucuyu doğrudan veya dolaylı olarak kötü muamele riskiyle karşılaşacağı ülkeye gönderilmesine karşı koruyan etkili usul güvencelerinin sağlanıp sağlanmadığını tespittir. Usul güvencelerinin sağlandığı durumlarda geri gönderilen ülkede gerçek bir kötü muamele riskinin bulunup bulunmadığı ayrıca değerlendirilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. A.A. ve A.A., § 71). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, somut olayın özel koşulları altında gerekli gördüğü hâllerde geri gönderilen ülkede gerçek bir kötü muamele riski bulunup bulunmadığını istisnai olarak ilk elden kendisi de inceleyebilir (A.A. ve A.A., § 72).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

27. Başvurucu, kendisine ait olmayan bir pasaportla yurt dışına çıkmaya çalışırken yakalanmış; bu nedenle hakkında sınır dışı etme kararı alınmıştır. Başvurucu; sınır dışı etme kararının iptali için açtığı davada Bahai dinine mensup olduğunu, ülkesine geri gönderildiği takdirde inancı nedeniyle kamu makamları tarafından öldürülebileceğini iddia etmiştir. Ayrıca dinî nedeniyle yargılandığını gösteren bir çağrı kâğıdını İdare Mahkemesinin dikkatine sunmuştur (bkz. § 10). Sınır dışı etme kararının iptali için açtığı davada ileri sürdüğü iddia, ortaya koyduğu delillerle birlikte değerlendirildiğinde başvurucu; sınır dışı edilmesi hâlinde menşe ülkesinde yaşamının tehlikeye girebileceği ve/veya Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir muameleye uğrayacağı konusunda gerçek bir riskle karşı karşıya kalacağına inanılması için esaslı gerekçeleri İdare Mahkemesine sunmuştur.

28. İdare Mahkemesi, başvurucunun dile getirdiği iddialar ve sunduğu deliller hakkında hiçbir değerlendirme yapmadan uluslararası koruma başvurusunda bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Hâlbuki uluslararası koruma başvurusunda bulunmaması, somut olayda başvurucunun iddiaları ile sunduğu deliller hakkında değerlendirme yapılmasına engel değildir. Bu bakımdan uluslararası koruma başvurusunda bulunmaması tek başına başvurucunun iddialarının dayanaktan yoksun olduğunun kanıtı değildir. Dolayısıyla başvurucuya yaşamının tehlikeye gireceği ve/veya kötü muamele riskiyle karşılaşacağı ülkeye gönderilmesine karşı koruyan etkili usul güvenceleri sağlanmamıştır.

29. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

30. Başvurucu, sınır dışı etme davasının hukuka aykırı ve gerekçesiz şekilde reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Yabancıların ülkeye girişi ile ülkede kalışlarına ve ülkeden çıkarılmalarına ilişkin işlemlerle ilgili yargılamalar, yargılamaya konu uyuşmazlığın suç isnadı ya da medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili olmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının konusuna girmemektedir (Aıgul Mavlıanova [1. B.], B. No: 2016/6293, 9/11/2017, § 27).

32. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

33. Başvurucu; ihlalin tespiti ve yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.

34. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa’nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

35. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Yaşam hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianınKABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı ile kötü muamele yasağının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin yaşam hakkı ile kötü muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzereMuğla 1. İdare Mahkemesine (E.2019/1195,K.2020/278) GÖNDERİLMESİNE,

E. Sınır dışı etme kararıyla ilgili yargılama sonuçlanıncaya kadar başvurucunun SINIR DIŞI EDİLMEMESİNE,

F. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığı ile bilgi için İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/3/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Kötü Muamele Yasağı ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlali İddiasına İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Tahir Nurmetov Başvurusu

Başvuru, sınır dışı edilme kararı nedeniyle kötü muamele yasağı ile aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvurucu, ülkesinde dini inancı nedeniyle zulüm gördüğünü, geri gönderilmesi hâlinde terörist muamelesi göreceğini ve kötü muameleye maruz kalacağını belirtmiştir. Ayrıca, eşi ve iki çocuğu hakkında sınır dışı kararı olmadığını, geri gönderilirse ailesinden ayrılmak zorunda kalacağını ve aile bütünlüğünün zarar göreceğini ileri sürmüştür.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

TAHİR NURMETOV BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/22672)

Karar Tarihi: 12/3/2025

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, sınır dışı etme kararı verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağı ile aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/8/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Bölüm tarafından 25/8/2020 tarihinde Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 73. maddesi uyarınca sınır dışı etme işleminin tedbiren durdurulmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu, 1985 doğumlu bir erkektir ve Özbekistan Cumhuriyeti (Özbekistan) vatandaşıdır.

7. Başvurucu 9/2/2015 tarihinde Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan Türkiye’ye giriş yapmıştır. 26/11/2019 tarihinde İstanbul Havalimanı’nda yapılan denetim sırasında başvurucunun durumundan şüphelenen polisler başvurucudan kimlik göstermesini istemiştir. Olaya ilişkin olarak düzenlenen tutanağa göre başvurucu; Türkçe bildiğini, pasaportunun yanında olmadığını fakat telefonunda pasaportunun fotoğrafı olduğunu söylemiştir. Polis yaptığı kontrol sonucunda başvurucunun ülkede yasal olarak kalabilmesi için bir belgesi olmadığını, vize ihlali yaptığını tespit etmiştir. Başvurucunun ifadesi havalimanındaki polis merkezinde şüpheli sıfatıyla alınmıştır. Başvurucunun beyanı şöyledir:

“Benim kimliğim ile ilgili vermiş olduğum bilgiler doğrudur ve bana aittir. Ben aslen Özbekistan soy ve uyrukluyum. Kimlik bilgilerimi gösterir pasaportum şuan yanımda yoktur. Ben çalışmak amacı ile kendime ait Özbekistan pasaportu ile 2015 tarihinde yasal yollardan İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanından Türkiye’ye giriş yaptım. Bu zamana kadar İstanbul ilinde kaldım, burada kaldığım zaman diliminde herhangi bir suça karışmadım. İkamet başvurusunda bulunmadım, ikametim yoktur. Bugünde bir yakınımı karşılamak üzere havalimanına geldim ancak vize ihlalinde bulunduğum tespit edildi. Benim konu hakkında söyleyeceklerim bundan ibarettir.”

8. Adli işlemlerin tamamlanmasının ardından başvurucu, İstanbul İl Göç İdaresi Müdürlüğüne gönderilmiştir. 28/11/2019 tarihinde İstanbul Valiliği başvurucu hakkında 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 54. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi (vize veya vize muafiyeti süresini on günden fazla aşanlar) uyarınca sınır dışı etme kararı almıştır.

9. Başvurucunun sınır dışı etme kararının iptali amacıyla açtığı dava İstanbul 1. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) görülmüştür. Başvurucu; dava dilekçesinde din özgürlüğü konusundaki kısıtlamalara uymayanlara ülkesinde zulmedildiğini, kendisinin de İslami hassasiyetleri olduğunu, namaz kılıp Kur’an-ı Kerim’i öğrenmesi üzerine ülkesinde hedef hâline geldiğini, soyut itham ve baskılara maruz bırakıldığını, kendisi ile benzer durumdaki birçok arkadaşının hukuksuz şekilde alıkonulup ülkeden çıkışına izin verilmediğini gördükten sonra ülkesini terk ederek Türkiye’ye geldiğini, Türkiye’de evlendiğini ve iki çocuğu olduğunu belirterek ülkesini terk ettikten sonra da yetkililerin kendisini rahat bırakmayıp hakkında arama/yakalama kararı çıkardığını, bu nedenle Türkiye’ye geldikten bir süre sonra kaybettiği pasaportunu çıkarmak için Özbekistan Konsolosluğuna müracaat edemediğini, ülkesine geri gönderilmesi durumunda kötü muameleye maruz kalacağını ileri sürmüştür.

10. Başvurucu, hakkında çıkarıldığını iddia ettiği arama/yakalama kararının noter onaylı tercümesini dava dilekçesine eklemiştir. Tercümeye bakıldığında söz konusu belgenin 11/8/2017 tarihinde Çerçik Şehri İçişleri Soruşturma Bölümü başsoruşturmacısı tarafından düzenlendiği, belgede başvurucu ve teyzesine dinî aşırıcılık, bölücülük, tutucu cemaat kurma gibi isnatlarda bulunulduğu, başvurucunun bu suçlara devam etmek için 2014 Mart ayında Türkiye’ye geldiğinin ve hâlâ kaçak durumda olduğunun belirtildiği görülmüştür. Başvurucu, söz konusu belgeyi sunarken ne şekilde ve ne zaman elde ettiği, belgenin dayanağı olan soruşturmanın içeriği ve sonucu hakkında herhangi bir bilgi vermemiştir.

11. İdare Mahkemesi 9/7/2020 tarihinde davayı kesin olarak reddetmiştir. Ret kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

“…

Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, Özbekistan vatandaşı davacının 9/2/2015 tarihinde Sabiha Gökçen Havalimanından ülkemize giriş yaptığı, ikamet izin talebinde bulunmadığı, giriş yaptığı tarihten işlem tarihine kadar yasal dayanağı bulunmaksızın ülkemizde kaldığı, davacının vize ihlaline düştüğü sabit olduğundan dava konusu sınır dışı işleminde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucunavarılmıştır.

Öte yandan davacının ülkesinde işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı cezaya veya muameleye tabi tutulacağına dair 6458 sayılı Kanun’un 55. maddesi kapsamındaki hususlara ilişkin ciddi emare oluşturacak bilgilerin ve bu hususa dair inandırıcı ve somut delillerin sunulmaması sebebiyle iddiadan öteye geçmeyen davacının geri gönderilemezlik iddialarına itibar edilememiştir.

…”

12. Bu karar başvurucuya 2/8/2020 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu 12/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

13. 6458 sayılı Kanun’un “Sınır dışı etme kararı alınacaklar” başlıklı 54. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Aşağıda sayılan yabancılar hakkında sınır dışı etme kararı alınır:

e) Vize veya vize muafiyeti süresini on günden fazla aşanlar veya vizesi iptal edilenler

…”

14. Diğer ilgili hukuk için bkz. Masoud Talebı[2. B.], B. No: 2023/26088, 19/3/2024, §§ 30-34.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Anayasa Mahkemesinin 12/3/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

16. Anayasa Mahkemesi tarafından adli yardım talebinin kabul edilebilmesi için gerekli şartlar Mehmet Şerif Ay ([2. B.], B. No: 2012/1181, 17/9/2013, § 23) kararında, yabancıların adli yardım talepleri konusunda benimsenen ilkeler ise Nadali Aghelı Kohne Shahrı ([1. B.], B. No: 2014/12633, 9/9/2015, §§ 17, 18) kararında yer almaktadır. Anılan ilkelere göre adli yardım için gerekli şartlar mevcutsa karşılıklılık şartı gerçekleşmese bile yabancının adli yardım talebi kabul edilmelidir. Somut başvuruda yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

17. Başvurucu; ülkesinde İslam dininin gereklerine uygun yaşamak isteyenlerin zulüm gördüğünü, bu nedenle ülkesini terk ettiğini fakat hakkında arama/yakalama çıkarıldığını, İdare Mahkemesinin iddialarını değerlendirmediğini, ülkesine geri gönderildiği takdirde terörist muamelesi göreceğini, özgürlüğünün kısıtlanacağını, kötü muameleye maruz kalacağını iddia etmiştir.

18. Bakanlık görüşünde, başvurucu hakkında düzenlenen sınır dışı etme kararından bahsedilerek Anayasa Mahkemesinin daha önce benzer olaylarda belirlediği kriterleri dikkate alması gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu, başvuru formunda belirttiği iddialarını yinelemiştir.

2. Değerlendirme

19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun iddialarının kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

21. Yabancıların ülkeye girişleri, ülkede ikamet etmeleri ve ülkeden çıkarılmaları, uluslararası hukukta da kabul edildiği üzere devletin egemenlik yetkisi kapsamındadır (birçok karar arasından bkz. A.A. ve A.A. [GK], B. No: 2015/3941,1/3/2017, § 54).

22. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında kötü muamele yasağı güvence altına alınmıştır. Bu yasakla ilgili herhangi bir istisna da kabul edilmemiştir. “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması” kenar başlıklı 15. maddede ise savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde de savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamayacağı ifade edilmiştir. Kötü muamele yasağının mutlak niteliğini ortaya koyan sözü edilen düzenlemelere göre bir yabancının sınır dışı edileceği ülkede Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir muameleye uğrayacağı konusunda gerçek bir riskle karşı karşıya kalacağına inanılması için esaslı gerekçelerin gösterildiği hâllerde yabancının sınır dışı edilmesi kötü muamele yasağını ihlal edebilir zira böyle bir durumda yabancının kötü muamele riskiyle karşıya kalması devletin tutumunun doğrudan bir sonucudur. Dolayısıyla devlet bu hâllerde yabancıyı o ülkeye sınır dışı etmeme yükümlülüğü altındadır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. A.A. ve A.A., §§ 55, 56; Masoud Talebı, § 64). Bu yükümlülük, yabancıların riskin bulunduğu ülkeye dolaylı olarak gönderilmemelerini de kapsamaktadır (A.D. [1. B.], B. No: 2014/19506, 3/4/2019, § 55).

23. Sınır dışı edilmesi hâlinde kötü muameleye uğrayacağını iddia eden yabancı, ilke olarak, sınır dışı edileceği ülkede kötü muameleye uğrayacağı konusunda gerçek bir riskle karşı karşıya kalacağına inanılması için esaslı nedenler bulunduğunu kanıtlayabilecek delilleri idari merciler ile yargı mercilerine sunmalıdır. Bu doğrultuda yabancı, sınır dışı edileceğiülkede var olduğunu iddia ettiği kötü muamele riskinin ne olduğunu makul şekilde açıklamalı ve varsa bu iddiayı destekleyen bilgi ve belgeleri ibraz etmelidir (A.A. ve A.A., § 68).

24. Yabancı; etnik kökenleri, dinî inançları, siyasi görüşleri ya da belirli bir gruba mensubiyetleri gibi nedenlerle sınır dışı edileceği ülkedeki kamu makamlarının kişilere sistematik olarak kötü muamelede bulunduklarını iddia ediyor ise uygulamanın varlığı ile risk altında olduğu iddia edilen gruba mensup olduğuna inanılması için ciddi nedenler bulunduğunu ortaya koymalıdır. Geri gönderileceği ülkedeki riskin kamu görevlisi olmayan kişi veya gruplardan kaynaklandığını ileri süren yabancı, hem riskin gerçekliğini hem de söz konusu ülkenin kamu makamlarının bu riski ortadan kaldırmak konusunda yeterli korumayı sağlamakta yetersiz kalacaklarını kanıtlamalıdır. Bununla birlikte yabancı, sınır dışı edileceği ülkede uzun süredir devam eden genel siyasi istikrarsızlık ya da ülkenin tamamına yayılmış iç karışıklık nedeniyle kötü muameleye maruz kalacağını ileri sürmüşse anılan ülkenin genel koşullarının nesnel olarak kötü muamele yasağına aykırılık oluşturmayacağı idari ve yargısal makamlar tarafından ortaya konulmalıdır (A.A. ve A.A., §§ 66-69).

25. İspat külfetinin başvurucuya ait olduğu ve bu külfetten doğan yükümlülüğün yerine getirildiği hâllerde idari ve yargı mercileri gerçek bir riskin varlığı konusunda titiz bir inceleme yapmalıdır. Bu inceleme yapılırken yabancının sınır dışı edilmesinin öngörülebilir sonuçları, yabancının sınır dışı edileceği ülkenin genel durumu, yabancının kişisel durumu ve uğranılacağı iddia edilen muamelenin kötü muamele yasağı için aranan asgari ağırlık eşiğine ulaşıp ulaşmadığı dikkate alınmalıdır. Riskin varlığı araştırılırken ulusal veya uluslararası kurum ve kuruluşların düzenledikleri raporlardan ya da somut olay hakkında bilgi edinilmesini sağlayacak başka kaynaklardan yararlanılması mümkündür (A.A. ve A.A.,§§ 62-64).

26. Gerçek riskin varlığıyla ilgili değerlendirmede kural olarak sınır dışı kararının verildiği tarihteki koşullar dikkate alınmalıdır ancak yapılacak değerlendirmenin sonucunu doğrudan etkileyecek önemli gelişmeler de gözönünde tutulmalıdır (A.A. ve A.A., § 70).

27. Sınır dışı etme kararı verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan ve başvurucunun sınır dışı edileceği ülkede Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir muameleye uğrayacağı konusunda gerçek bir riskle karşı karşıya kalacağına inanılması için esaslı gerekçelerin gösterildiği bireysel başvurularda Anayasa Mahkemesinin rolü, kural olarak başvurucuyu doğrudan veya dolaylı olarak kötü muamele riskiyle karşılaşacağı ülkeye gönderilmesine karşı koruyan etkili usul güvencelerinin sağlanıp sağlanmadığını tespittir. Usul güvencelerinin sağlandığı durumlarda geri gönderilen ülkede gerçek bir kötü muamele riskinin bulunup bulunmadığı ayrıca değerlendirilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. A.A. ve A.A., § 71). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, somut olayın özel koşulları altında gerekli gördüğü hâllerde geri gönderilen ülkede gerçek bir kötü muamele riski bulunup bulunmadığını istisnai olarak ilk elden kendisi de inceleyebilir (A.A. ve A.A., § 72).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

28. Kolluk tarafından 26/11/2019 tarihinde yapılan kontrol sırasında başvurucunun vize ihlali yaptığı anlaşılmış, bunun üzerine başvurucu hakkında sınır dışı etme kararı alınmıştır. Başvurucu, sınır dışı etme kararının iptali için açtığı davada ülkesine geri gönderildiği takdirde dinî yaşantısı nedeniyle kötü muameleye maruz kalacağını iddia etmiştir. Başvurucu, ülkesinde maruz kalacağı riski açıklarken özellikle hakkında çıkarılan arama/yakalama kararına vurgu yapmıştır (bkz. § 10). Başvurucuya göre bu belge, ülkesinin kamu makamlarının takibinde olduğunu, hakkında ceza soruşturması açıldığını göstermektedir. Anlatımları ve ortaya koyduğu deliller dikkate alındığında başvurucu, ülkesine sınır dışı edilmesi durumunda Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir muameleye uğrayacağı konusunda gerçek bir riskle karşı karşıya kalacağına inanılması için esaslı gerekçeler sunmuştur. Bu durumda başvurucuya kötü muamele riskiyle karşılaşacağı ülkeye gönderilmesine karşı koruyan etkili usul güvencelerinin sağlanıp sağlanmadığı incelenmelidir.

29. İdare Mahkemesi yaptığı yargılama sonunda başvurucunun geri gönderilmesi durumunda ülkesinde gerçek bir riske maruz kalmayacağını değerlendirmiştir. Ne var ki İdare Mahkemesinin gerekçesinde; nasıl bir değerlendirme sonucunda bu kanaate varıldığı, başvurucunun kişisel durumuna dair iddia ve açıklamaları gözetildiğinde menşe ülkede gerçek bir risk olmadığına ilişkin tespitin altında yatan sebep veya sebeplerin neler olduğu, başvurucunun iddialarına ve dayanak olarak gösterdiği delillere neden itibar edilmediği denetime imkân verecek şekilde ortaya konulmamıştır. Dolayısıyla başvurucuya kötü muamele riskiyle karşılaşacağı ülkeye gönderilmesine karşı koruyan etkili usul güvenceleri sağlanmamıştır.

30. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

31. Başvurucu; eşi ve iki çocuğu hakkında sınır dışı etme kararı alınmadığını, ülkesine geri gönderildiği takdirde bir daha onlarla görüşemeyeceğini, aile bütünlüğünün bozulacağını ileri sürmüştür.

32. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök [2. B.],B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).

33. Başvurucu, iptal davası sürecinde ailesinin varlığından bahsetmiş ise de ülkesine geri gönderilmesi durumunda aile bütünlüğünün bozulacağına ilişkin bir şikâyet ileri sürmemiştir. Söz konusu ihlal iddiası yönünden usulüne uygun şekilde başvuru yollarının tüketilmediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesi mümkün değildir.

34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

35. Başvurucu; ihlalin tespiti ile 5.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

36. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa’nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

37. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.

38. İhlalin niteliğine göre yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyleKABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 1. İdare Mahkemesine (E.2019/3237, K.2020/1158) GÖNDERİLMESİNE,

E. Sınır dışı etme kararıyla ilgili yargılama sonuçlanıncaya kadar başvurucunun SINIR DIŞI EDİLMEMESİNE,

F. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

G. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

H. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığı ile bilgi için İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/3/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlaline İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Ahmet Yapici Ve Sinan Daniş Başvurusu

Başvuru, gözaltında bulunan şüphelilere yönelik fiziksel ve sözlü şiddet eylemleri ile bu olaylara ilişkin yürütülen ceza soruşturmasının yeterli ve etkili şekilde yapılmaması nedeniyle, insan onuruyla bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına dayanmaktadır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

AHMET YAPİCİ VE SİNAN DANİŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/38714)

Karar Tarihi: 12/3/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, gözaltında tutulan şüphelilerin fiziksel ve sözlü saldırıya uğraması ve bu olay hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisiz kalması nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucular, silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işledikleri iddiasıyla haklarında yürütülen bir ceza soruşturması kapsamında 17/12/2019-23/12/2019 tarihleri arasında gözaltında tutulmuş; ifadelerinin alınması sonrasında serbest bırakılmıştır. Başvurucu Sinan Daniş hakkında düzenlenen 22/12/2019 ve 23/12/2019 tarihli adli muayene raporlarında her iki avuç içinde alan üçten alan beşe kadar yeşil ve mavi renkli, beş altı gün öncesine ait olabilecek ekimozlardan bahsedilmiştir. Önceki adli muayene raporlarında herhangi bir fiziki bulgudan söz edilmemiştir. Ayrıca Sinan Daniş, serbest bırakılmasının ardından, 24/12/2019 tarihinde özel bir hastaneye başvurmuştur. Hastanede düzenlenen raporda her iki el içinde şişlik ve ödem olduğu belirtilmiştir. Başvurucu Ahmet Yapici hakkında tanzim edilen adli muayene raporlarında herhangi bir darp ve cebir izine rastlanmadığı açıklanmıştır.

3. Başvurucular 25/12/2019 tarihinde, gözaltındayken uğradıklarını iddia ettikleri kötü muameleler nedeniyle Mardin Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucu Ahmet Yapici gözaltında bulunduğu süre içinde kolluk görevlilerinin böbreklerine ve karnına yumruk attıklarını, kalçasına sopa ile vurduklarını, hakaret edip tehdit ettiklerini ve adli muayene raporlarını baskıyla doktorlara tanzim ettirdiklerini belirtmiştir. Bununla birlikte başvurucu Ahmet Yapici, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında müdafii eşliğinde verdiği ifadelerinde böyle bir iddiada bulunmamıştır.Başvurucu Sinan Daniş ise hakarete uğradığını, tehdit edildiğini ve ellerine sopayla vurulduğunu belirtip kendisine şiddet uyguladığını belirttiği kolluk görevlisinin eşkâlini vermiştir. Ayrıca başvurucular, şikâyet dilekçelerinde olayların yaşandığı tarihteki karakol ve hastane kamera kayıtlarının dosyaya getirtilmesini, kimlik tespitlerinin yapılabilmesi için teşhis yaptırılmasını ve sağlık personelinin ifadesine başvurulmasını istemiştir.

4. Başsavcılık konuyla ilgili bir ceza soruşturması başlatıp gerekli tahkikatın yapılmasını kolluktan ve jandarma birimlerinden talep etmiştir. Ayrıca soruşturmada elde edilen karakol kamera görüntüleri üzerinde bilirkişi incelemesi de yaptırmıştır. Bilirkişi tarafından hazırlanan rapora göre sadece nezarethaneyi gösteren kamera kaydı incelenmiş, raporda herhangi bir arbede veya darp olayına rastlanmadığı belirtilmiştir. Başsavcılık kati rapor tanzimi ile başvurucu Sinan Daniş’in avuçlarındaki ekimozların sebebinin belirlenebilmesi için Adli Tıp Kurumunun ilgili biriminden rapor talep etmiştir. Konuyla ilgili olarak düzenlenen raporda başvurucu Sinan Daniş’in avuç içindeki ekimozların anlatımlarıyla uyumlu olduğu ve eline sopa vurulması ile gözaltındayken darbedilme sonucu gerçekleşebileceği gibi düşme, düşürülme ve kendi eylemleriyle de ortaya çıkabileceği, yaşamını tehlikeye sokan bir yaralanma olmadığı, yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebileceği belirtilmiştir. Başsavcılık, başvurucuların ifadelerini almış; kolluk görevlilerinin ifadesine başvurmamıştır. Başvurucular, Başsavcılık ifadelerinde suç duyurusu dilekçesinde belirttikleri hususlara benzer şekilde ifade vermiştir.

5. Başsavcılık, başvuruculara işkence ve hakaret edildiğine ilişkin olarak soyut iddia dışında delil bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başvurucuların anılan karara itirazı sulh ceza hâkimliğince reddedilmiştir. Bu karar başvuruculara7/11/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir.

6. Başvurucular 30/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

7. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

8. Başvuru, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.

A. Başvurucu Ahmet Yapici Yönünden

9. Başvurucu Ahmet Yapici gözaltında bulunduğu süre içinde kolluk görevlilerinin hakaret ve tehditlerine maruz kaldığını, böbreklerine ve karnına yumruk atıldığını, kalçasına sopayla vurulduğunu belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

10. İspat külfetinin devlete geçtiği durumlar söz konusu olmadığında kötü muameleye uğramaları nedeniyle mağdur olduklarını ileri süren kişiler, kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delilleri -haklı bir gerekçeleri olmadığı sürece- zamanında yetkili makamlara sunma konusunda özenli davranmakla yükümlüdür. Olgulara dayanmayan yetersiz açıklamalar, iddiaların deliller ile desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu veya kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeler gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddianın savunabilir olduğundan, dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemez. Kaldı ki iddialarını güçlü bir dayanakla birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirmemeleri hâlinde mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerinin söylenebilmesi mümkün değildir (Beyza Metin [1. B.], B. No: 2014/19426, 12/12/2018, §§ 45-47).

11. Somut olayda başvurucu, gözaltındayken kötü muameleye maruz kaldığını ileri sürmüştür. Buna rağmen yaşadığını iddia ettiği olaylardan sonra müdafii eşliğinde ifade veren başvurucunun bu aşamalarda iddia ettiği kötü muamele olayına ilişkin bir anlatımda bulunmadığı görülmüştür. Ayrıca başvurucunun serbest bırakıldıktan sonra adli muayene raporu almak için herhangi bir çaba göstermediği de anlaşılmıştır. Bu durumda herhangi bir kanıtla desteklenmeyen kötü muamele iddialarının savunulabilir olmadığı sonucuna varılmıştır.

12. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Başvurucu Sinan Daniş Yönünden

13. Başvurucu Sinan Daniş, gözaltında bulunduğu süreçte ellerine sopa ile vurulduğunu, kendisine hakaret edildiğini ve tehdide maruz kaldığını ileri sürerek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin, tutumu nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olmayan bir kişiye karşı fiziksel güce başvurmaları ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eder. Kesin gerekli olduğu hâllerde bile güç, aşırıya kaçmadan kullanılmalı ve kişinin tutumuyla orantılı olmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 81, 82).

16. Gözaltı veya tutukluluk gibi bireyin devletin kontrolü altında bulunduğu sırada bir yaralanma olayı meydana gelmişse bu olaya ilişkin olarak tatmin edici ve inandırıcı bir açıklama getirme yükümlülüğü yetkili makamlara aittir (S.D. [1. B.], B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 89, 90; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek [1. B.], B. No: 2013/8137, 20/4/2016, § 95). Bunun sebebi bu tür olaylarda gerçekleşme koşullarına ilişkin bilgilerin çoğunlukla yetkili makamların erişiminde olmasıdır (Ferit Kurt ve diğerleri [2. B.], B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 74).

17. Somut olayda başvurucu 17/12/2019-23/12/2019 tarihleri arasında gözaltında tutulmuştur. Daha önceki adli raporlarda herhangi bir yara tarif edilmese de başvurucu hakkında düzenlenen 22/12/2019 ve 23/12/2019 tarihli adli muayene raporlarında ellerde bulunan, beş altı gün öncesine ait olan yeşil ve mavi renkli ekimozlardan bahsedilmiştir (bkz. § 2). İlk raporda herhangi bir yara izi tarif edilmediğine göre anılan muayene raporlarında belirtilen yaralar başvurucunun devletin gözetimi ve denetimi altında bulunduğu dönemde gerçekleşmiştir. Ayrıca Adli Tıp Kurumu tarafından tanzim edilen rapordabaşvurucununavuç içindeki ekimozların anlatımlarıyla uyumlu olduğu belirtilmiştir. Bu durumda başvurucunun şikâyeti üzerine yürütülen soruşturmanın başvurucuya karşı kullanılan gücün gerekliliğini ve başvurucunun tutumuyla orantılı olduğunu ortaya koyup koymadığı incelenmelidir.

18. Başvurucunun gözaltı sürecinde kendisine karşı güç kullanılmasını gerektirecek bir tutumunun olduğu ve/veya başvurucuya karşı güç kullanıldığı yönünde kollukça bir tutanak düzenlenmemiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda da bu yönde bir açıklama yapılmamıştır. Dolayısıyla başvuruya konu edilen soruşturma, başvurucuya karşı kullanılan gücün gerekliliğini ve başvurucunun tutumuyla orantılı olduğunu ortaya koyamamıştır. Bu sebeple meydana gelen yaralanmadan devlet sorumludur. Anayasa Mahkemesinin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında yasaklanan muamelelerle ilgili değerlendirmelerine göre başvurucunun yaralanmasına neden olan muamele, insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir muamele olarak kabul edilebilir (bahsi geçen muamelelerle ilgili ayrıntılı açıklamalar için birçok karar arasından bkz. S.D., §§ 84-88; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, §§ 90-94). Bu durumda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutu ihlal edilmiştir.

19. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bir kimsenin devlet görevlilerinin 17. maddenin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir bir iddiada bulunması hâlinde etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci, gerektiği ölçüde kamu denetimine ve mağdurun erişimine açık olmalı; mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli; soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Ayrıca yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103; S.D., §§ 111-114; Veli Saçılık (2) [1. B.], B. No: 2018/24614, 18/10/2022, § 16).

20. Somut olayda Başsavcılık, haklarında şikâyette bulunulan kolluk görevlilerinin kimliğini tespit etme ve ifadesine başvurma yoluna gitmemiş; başvurucu hakkında gözaltında bulunduğu tarihte düzenlenen adli muayene raporu konusunda da gerekli olmasına rağmen bir değerlendirme yapmamıştır. Başvurucunun verdiği eşkâl bilgileri hakkında bir araştırma yapılmadığı da görülmüştür. Dolayısıyla insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu ihlal edilmiştir.

21. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

22. Başvurucu Sinan Daniş, ihlalin tespiti ve yeniden soruşturma yapılması yanında 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

23. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa’nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği soruşturmamerciince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek soruşturma sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

24. Öte yandan manevi zararları karşılığında başvurucu Sinan Daniş’e talebine bağlı kalınarak net 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvurucu Ahmet Yapici yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvurucu Sinan Daniş yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının başvurucu Sinan Daniş yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Mardin Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2019/14241) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucu Sinan Daniş’e net 100.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucu Sinan Daniş’e ÖDENMESİNE, başvurucu Ahmet Yapici’nin yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucu Sinan Daniş’in Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/3/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

İnsan Haysiyeti ile Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlaline İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Şerif Özbay Başvurusu

Başvuru; mahpusa karşı hukuka aykırı güç kullanılması ve bu olay hakkında ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiası ve bu konu sebebiyle yürütülen disiplin soruşturması kapsamında mahpusa disiplin cezası verilmesine dair şikâyete ilişkindir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

ŞERİF ÖZBAY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/21577)

Karar Tarihi: 12/3/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; mahpusa karşı hukuka aykırı güç kullanılması ve bu olay hakkında ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiası ve bu konu sebebiyle yürütülen disiplin soruşturması kapsamında mahpusa disiplin cezası verilmesine dair şikâyete ilişkindir.

2. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasıyla hakkında yürütülen bir ceza soruşturması kapsamında sulh ceza hâkimliğince verilen tutuklama kararı nedeniyle ceza infaz kurumuna sevk edilmiştir.

3. Başvurucu 5/3/2020 tarihinde, annesiyle gerçekleştirdiği açık görüş sonrasında infaz koruma memuru M.Ç.nin kendisine ve annesine bağırdığını, kendisini ittiğini, bu şekilde kötü muameleye uğradığını belirterek Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuştur. İddiasına göre başvurucu, yaptığı açık görüş sonrasında annesiyle vedalaşırlarken M.Ç. başvurucuyu ve annesini itekleyerek görüşün bittiğini söylemiş; başvurucu yaptığının yanlış olduğunu söyleyince de M.Ç. zor kullanma yetkisi bulunduğunu ifade etmiştir.

4. Olaya ilişkin olarak düzenlenen tutanaktan açık görüşün bitmesine rağmen başvurucunun görüşe devam ettiği, uyarıları dikkate almadığı, bu sebeple hakkında disiplin soruşturması başlatıldığı anlaşılmıştır.

5. Başvurucunun suç duyurusu üzerine Başsavcılık konuyla ilgili bir ceza soruşturması başlatmıştır. Başsavcılık, müşteki olarak başvurucu ile annesinin, şüpheli olarak M.Ç.nin, tanık olarak da Y.E.Y., M.A. ve G.E.nin ifadelerini almıştır. M.Ç. ifadesinde görüş alanının büyüklüğünden dolayı seslerini duyurmak için bağırmak zorunda olduklarını, kimseyi itmediğini, kimseye hakaret etmediğini belirtmiştir. Başvurucunun annesi ise ifadesinde şüphelinin kendilerini ittiğini, tahrik eder şekilde görüşün bittiğini belirttiğini söylemiştir. Tanıklar, şüphelinin açık görüşün bittiğini belirtirken bağırdığını, başvurucunun M.Ç.ye kendisini itmeye hakkının olmadığını belirtmesi üzerine M.Ç.nin dilerse itebileceğini, zor kullanma yetkisine sahip olduğunu ifade ettiğini beyan etmiştir.

6. Ayrıca başvurucu hakkında olaya ilişkin olarak ceza infaz kurumu tarafından başlatılan disiplin soruşturması neticesinde başvurucunun uyarılara rağmen görüşü zamanında sonlandırmaması sebebiyle bir ay süreyle ziyaretçi kabulünden yoksun bırakılmasına karar verilmiş, başvurucunun itirazının infaz hâkimliğince reddedilmesi üzerine karar kesinleşmiştir. M.Ç., hakkında yürütülen disiplin soruşturması kapsamında verdiği ifadede başvurucuyu itmediğini, omzuna dokunarak görüşün bittiğini söylediğini, başvurucunun eylemi itme olarak nitelendirmesi üzerine herkesin omzuna dokunmasına rağmen onun bunu neden itme olarak nitelendirdiğini anlamadığını ifade etmiştir. Başvurucu hakkında idari soruşturma kapsamında ifadesine başvurulan ve ceza soruşturmasında da tanık olan G.E., M.A. ve Y.E.Y.nin ifadesi alınmıştır. G.E., M.Ç.nin başvurucu ve ailesinin yanından geçerken her iki eliyle başvurucuya ve annesine dokunduğunu gördüğünü, M.A. olayı görmediğini, Y.E.Y. ise soruşturma kapsamındaki ifadesine benzer şekilde beyanda bulunmuştur.

7. Başsavcılık, başvurucuya ve annesine yönelik olarak yaralama fiili işlendiğine dair soyut iddia dışında delil bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başvurucunun anılan karara yönelik itirazı sulh ceza hâkimliğince reddedilmiştir. Karar başvurucuya 17/4/2021 tarihinde tebliğ edilmiştir.

8. Başvurucu 3/5/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

9. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

10. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

11. Başvurucu; açık görüş esnasında infaz koruma memurunun kendisine ve annesine bağırdığını, kendilerini ittiğini, Başsavcılığın tanık beyanlarını dikkate almadığını, olaya ilişkin olarak disiplin cezası verildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun kötü muameleye uğradığını gösteren nesnel bir delil bulunmadığı, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda başvurucu hakkında usul yükümlülüğüne ait gereklerin özenle yerine getirildiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı ihlal iddialarını yinelemiştir.

12. Başvuruda öncelikle başvurucunun infaz koruma memurunun davranışına ve bu konuda yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliğine ilişkin şikâyeti Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında incelenecek, sonrasında disiplin cezasıyla ilgili şikâyeti değerlendirilecektir.

13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

14. İnsan onurunun korunması amacıyla Anayasa’nın 17. maddesinin ilk fıkrasında maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı güvence altına alınmış; aynı maddenin üçüncü fıkrasıyla da kişilere işkence ve eziyet yapılması, kişilerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulması yasaklanmıştır. Bu yasak için herhangi bir istisnanın kabul edilmemesi ve Anayasa’nın 15. maddesinde savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerde de maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamayacağının ifade edilmesi, yasağın mutlak niteliğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte yasak, tüm kötü muamele durumlarını kapsamaz. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi, asgari bir ağırlık derecesine (ciddiyet seviyesine) ulaşmasına bağlıdır. Asgari ağırlık derecesine ulaşılıp ulaşılmadığı, görecelidir ve somut olayın koşullarının değerlendirilmesiyle belirlenir. Yapılacak değerlendirmede muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi etkenler önem taşır. Bu etkenlere ardındaki kasıt veya saik ile birlikte muamelenin amacı da eklenebilir. Ayrıca gerilimin ve duyguların yükseldiği atmosfer gibi muamelenin yapıldığı bağlam da dikkate alınması gereken diğer bir etkendir (Cezmi Demir ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/293, 17/7/2014, §§ 80, 83; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 72, 74, 75; K.K. [GK], B. No: 2020/34532, 29/5/2024, § 26).

15. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin, tutumu nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olmayan bir kişiye karşı fiziksel güce başvurmaları, kişi üzerindeki etkisi ne olursa olsun ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eder. Kesin gerekli olduğu hâllerde de güç, aşırıya kaçmadan kullanılmalı ve kişinin tutumuyla orantılı olmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 81; K.K., § 27).

16. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasıyla yasaklanan muamelelerin varlığına ilişkin iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. Bu delillerin değerlendirilmesinde ise sözü edilen delillerin iddiayı makul şüphenin ötesinde ispat edip etmediği gözetilmelidir. Bununla birlikte yeterince ciddi, açık ve tutarlı emareler ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karineler de iddianın ispatı için yeterli kanıt teşkil edebilir (K.K., § 28; bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 95; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 83).

17. Kişinin gözaltı veya tutukluluk gibi devletin kontrolü altında bulunduğu sırada yaralanması hâlinde yetkili makamlar, bu olaya ilişkin tatmin edici ve inandırıcı bir açıklama getirmekle yükümlüdür (S.D. [1. B.], B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 89, 90; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek [1. B.], B. No: 2013/8137, 20/4/2016, § 95) zira bu tür olayların gerçekleşme koşullarına ilişkin bilgiler çoğunlukla yetkili makamların erişimindedir (Ferit Kurt ve diğerleri [2. B.], B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 74).

18. Somut olayda başvurucu, hakkında şikâyette bulunduğu infaz koruma memurunun kendisini ittiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun annesi bu iddiayı doğrulamış, tanıklar Y.E.Y., M.A. ve G.E. de M.Ç.nin açık görüşün bittiğini belirtirken bağırdığını, başvurucunun M.Ç.ye kendisini itmeye hakkı olmadığını belirtmesi üzerine M.Ç.nin dilerse itebileceğini, zor kullanma yetkisine sahip olduğunu söylediğini beyan etmiştir. Buna göre M.Ç. itmek suretiyle başvurucuya karşı fiziki güç kullanmıştır. M.Ç. ceza soruşturması kapsamında alınan ifadesinde itmesini kabul etmemiş, başvurucu hakkında yürütülen disiplin soruşturması kapsamında verdiği ifadesinde ise başvurucunun omzuna dokunarak görüşün bittiğini söylediğini beyan etmiştir. Bununla birlikte M.Ç. başvurucunun kendisine karşı güç kullanılmasını gerektirecek bir tutumundan söz etmemiştir. Başsavcılık da güç kullanımının gerekliliği ve orantılılığı hakkında bir değerlendirme yapmamış ve başvurucunun iddiasını soyut olarak nitelendirmiştir. Dolayısıyla başvurucu hakkında yürütülen soruşturma başvurucuya karşı kullanılan gücün gerekliliğini ve orantılılığını ortaya koyamamıştır. Anayasa Mahkemesinin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında yasaklanan muamelelerle ilgili değerlendirmelerine göre başvurucunun uğradığı muamele, insan haysiyeti ile bağdaşmayan bir muamele olarak kabul edilebilir (bahsi geçen muamelelerle ilgili ayrıntılı açıklamalar için birçok karar arasından bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 84-91; S.D., §§ 84-88). Bu durumda insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının maddi boyutu ihlal edilmiştir.

19. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bireyin bir devlet görevlisinin hukuka aykırı ve Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir iddiası hakkındaetkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturmayı yürüten kişiler olaya karışan kişilerden bağımsız olmalı, soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olmalı, mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli vesoruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Tahir Canan [1. B.], B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 111, 112, 114-117; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103). Ayrıca soruşturma sonunda verilen karar, kullanılan gücün gerekliliği ve orantılılığıyla ilgili bir değerlendirme içermelidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cebrail Bektaş ve Yüksel Şahin [2. B.], B. No: 2015/4787, 25/9/2019, § 64).

20. Somut olayda başvurucunun annesi ile diğer tanıkların ifadelerine rağmen Başsavcılığın başvurucunun iddialarının soyut olduğundan bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiği görülmüştür. Başsavcılığın konuya ilişkin tanıklığına başvurduğu kişilerin anlatımlarına neden itibar etmediğine yönelik bir açıklaması da yoktur. Bu bakımdan Başsavcılık, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmış ve temelden yoksun sonuca varmıştır. Bu durumda insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutu ihlal edilmiştir.

21. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

22. Başvurucu, kendisine verilen disiplin cezasından yakınsa da işbu başvuruyu disiplin soruşturmasına dayalı olarak yürütülen hukuki süreç üzerine değil şikâyeti hakkında yürütülen ceza soruşturması üzerine yapmıştır. Ayrıca başvurudaki temel mesele başvurucuya karşı kullanılan gücün gerekliliği ve orantılılığı ile bu konuda yürütülen ceza soruşturmasının etkililiğidir ve zaten incelenmiştir. Bu nedenle başvurucunun disiplin cezasıyla ilgili şikâyeti hakkında ayrı bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

III. GİDERİM

23. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden soruşturma yapılması ve 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

24. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa’nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği soruşturmamerciince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek soruşturma sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

25. İnsan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlali nedeniyle başvurucuya talebiyle bağlı kalınarak net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2020/5720) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/3/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Erkan Algı Başvurusu

Başvuru; izin alınmaksızın aracın çilingir vasıtasıyla açılması nedeniyle özel hayata saygı hakkının, aracın çekilmesi sırasında yaşanan olaylar ve araçtaki paranın çalındığı iddiasıyla hakaret, hırsızlık ve yağma suçlarından başlatılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi ve görevli polis memurları hakkında görevi kötüye kullanma suçundan başlatılan soruşturmada ise soruşturma izni verilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

ERKAN ALGI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/37047)

Karar Tarihi: 12/6/2025

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; izin alınmaksızın aracın çilingir vasıtasıyla açılması nedeniyle özel hayata saygı hakkının, aracın çekilmesi sırasında yaşanan olaylar ve araçtaki paranın çalındığı iddiasıyla hakaret, hırsızlık ve yağma suçlarından başlatılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi ve görevli polis memurları hakkında görevi kötüye kullanma suçundan başlatılan soruşturmada ise soruşturma izni verilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu 22/10/2018 tarihinde Akşehir Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) şikâyette bulunmuştur. Şikâyet dilekçesinde 1/10/2018 tarihinde kardeşine ait ve sürücüsünün kendisi olduğu aracın arızalı şekilde park yasağı olmayan yerde dururken polis ekiplerince sigortasız ve vizesiz olduğu gerekçesiyle çekiciye yüklenerek otoparka götürüldüğünü, bu sırada görevli polislerin hakaret ettiğini, bilgisi dışında aracın çilingir marifetiyle açıldığını ve içindeki tapular ile 23.000 Amerikan dolarının (USD) kayıp olduğunu ileri sürmüştür. Ayrıca yetkisiz şekilde çalışan otoparkın zorla ve fahiş otopark bedeli talep ettiğini iddia etmiş ve otopark görevlisiŞ.B. ile görevli polis memurlarıO.D. ile Ö.A.Ö.den şikâyetçi olmuştur.

3. Savcılık, Akşehir İlçe Emniyet Müdürlüğünden (Emniyet Müdürlüğü) araç çekme olayına ilişkin yapılan işlemleri gösterir evrakların ve ceza işlem tutanaklarının temin edilerek bir suretinin gönderilmesini ve yediemin otopark işletmecisinin olaya ilişkin bilgi sahibi sıfatı ile beyanının alınmasını istemiştir. Emniyet Müdürlüğü tarafından gönderilen belgelere göre anılan aracın trafikten men edilerek otoparka yediemin olarak bırakıldığı anlaşılmıştır. Şüpheli Ş.B. ve otopark çalışanı M.A.E. ifadelerinde, olay yerine polisler tarafından çağrılması üzerine aracı çekici ile çekmek için geldiğini, başvurucunun aracın anahtarlarının kendisinde olmadığını söylediğini ve aracın çekilmemesi için bağırmaya başladığını, aracın direksiyonu kilitli olduğu için kapının polis nezaretinde ve çilingir vasıtasıyla açıldığını beyan etmiştir. Ayrıca şüpheli Ş.B. daha sonra aracı teslim almak için gelen başvurucunun otopark parasını çok bulunca ”bende sizi araçta param vardı” diye şikâyet edeceğim dediğini belirtmiştir.

4. Savcılık, başvurucunun ve şüpheli Ş.B.nin savunmasını yeniden almış ve görevli polis memurları hakkında görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin olarak 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca soruşturma izni verilip verilmeyeceği hususunda Akşehir Kaymakamlığına (Kaymakamlık) müzekkere yazarak bu konuda bir karar verilmesini istemiştir.

5. Savcılık 7/7/2020 tarihinde, görevli polis memurları O.D. ile Ö.A.Ö. hakkında hakaret ve hırsızlık,Ş.B. hakkında ise yağma ve hırsızlık suçlarından yapılan soruşturma sonunda kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, aracın 1/10/2018 tarihinde otoparka çekildiği, başvurucunun ise 19/10/2018 tarihinde değerli eşyaları olduğunu söyleyerek otoparka gittiği ve söz konusu müracaatını da 22/10/2018 tarihinde gerçekleştirdiği dikkate alındığında iddiasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı ve başvurucunun tanık anlatımları ile doğrulanamayan soyut iddialarından başka delil bulunmadığı ifade edilmiştir. Bu karara karşı yapılan itiraz Akşehir Sulh Ceza Hâkimliğince aynı gerekçelerle 14/9/2020tarihinde reddedilmiştir. Bu karar üzerine başvurucu 2020/35537 sayılı dosya ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuruda şikâyeti nedeniyle ceza davası açılmaması, polis memurlarının ifadesi alınmadan karar verilmesi, soruşturmanın makul sürede bitirilememesi, kararlarda gerekçe olmaması ve aracına hukuka aykırı şekilde girilmesinden yakınmıştır. Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm Birinci Komisyon 18/10/2021 tarihinde özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi veadil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

6. Görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin polis memurları O.D.nin ile Ö.A.Ö.nün haklarında yapılan ön inceleme sırasında beyanları alınmıştır. O.D. ile Ö.A.Ö. aracın trafik kurallarını ihlali nedeniyle men tutanağı düzenlediklerini, başvurucunun aracın anahtarının kendisinde olup vermeyeceğini beyanı üzerine çekici çağırdıklarını, çekici çalışanlarının aracın direksiyonunun kilitli olduğunu söylemesi üzerine çilingir çağırdıklarını beyan etmiştir. Ayrıca başvurucunun olay sırasında yanlarında bulunup izlediğini, aracın kendisinin olmadığını söyleyerek tutanağa imza atmadığını ifade etmiş ve suçlamaları kabul etmemiştir. 7/8/2020 tarihinde düzenlenen ön inceleme raporunda başvurucunun soyut iddiası dışında paranın araçtan alındığını gösteren delil olmadığı, bu konuda başvurucunun görevli polis memurlarını uyarmadığı, bir hafta sonra otoparka giderek eşyalarını alıp götürdüğü, en son otopark ücretinin istenilmesi üzerine araçta 23.000 USD olduğunu ifade ettiği belirtilmiş ve soruşturma izni verilmemesi görüşü bildirilmiştir. Kaymakamlıkça 10/8/2020 tarihinde soruşturma izni verilmemesine karar verilmiştir. Kaymakamlığın kararına yapılan itiraz 6/10/2020 tarihinde Konya Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesince (Bölge İdare Mahkemesi) incelenmiş ve isnat edilen fiilin Savcılık tarafından soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlilikte olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

7. Başvurucu, nihai Bölge İdare Mahkemesi kararını 22/10/2020 tarihinde öğrendikten sonra 12/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuru süresi içinde yapılmıştır.

8. Bölge İdare Mahkemesi kararı üzerine Savcılık 23/10/2020 tarihinde, görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin polis memurları O.D. ile Ö.A.Ö. hakkında soruşturma şartı olan soruşturma izninin bulunmaması nedeniyle evrakın işlemden kaldırılmasına itiraz kanun yolu açık olmak üzere karar vermiştir. Bu karar da başvurucuya 10/11/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Karara karşı itirazda bulunup bulunmadığına ilişkin bireysel başvuru dosyası ve eklerinden bir tespit yapılamamıştır.

9.Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

10. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

A. Özel Hayata Saygı Hakkı ile Hakaret, Hırsızlık ve Yağma Suçlarından Yürütülen Soruşturma Dosyasında Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

11. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (7) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruların incelenmesinde, bu Kanun ve İçtüzükte hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümleri uygulanır.”

12. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

Dava şartları şunlardır:

ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması.

i) Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması.”

13. 6100 sayılı Kanun’un 115. maddesinin (2) numaralı fıkrası fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.”

14. Buna göre bireysel başvuruların incelenmesinde 6216 sayılı Kanun ve İçtüzük’te hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümleri uygulanacaktır. Bireysel başvuruya ilişkin mevzuatta mükerrer başvuru düzenlenmemiştir. Dolayısıyla aynı başvurucunun aynı nedenle birden fazla bireysel başvuru yapması durumunda başvurunun 6100 sayılı Kanun’un dava şartlarına ilişkin yukarıda belirtilen hükümleri kıyasen uygulanmak suretiyle reddedilmesi gerekir.

15. Başvurucu; hakaret, hırsızlık ve yağma suçlarından yürütülen ve kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilen soruşturma dosyasına ilişkin ihlal iddiasıyla daha önce de bireysel başvuru yapmıştır. Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm Birinci Komisyon 18/10/2021 tarihinde, araca hukuka aykırı şekilde girilmesine yönelik şikâyeti özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelemiş ve bu iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının ise konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Dolayısıyla başvurucunun hakaret, hırsızlık ve yağma suçlarından yürütülen ve kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilen soruşturma dosyasına ilişkin adil yargılanma hakkı kapsamındaki ihlal iddiaları ile araca hukuka aykırı girilmesine yönelik özel hayata saygı hakkı kapsamında kalan ihlal iddialarının mükerrer olduğu anlaşılmıştır.

16. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

B. Görevi Kötüye Kullanma Suçundan Yürütülen Soruşturma Dosyasında Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

17. Başvurucu; araç içindeki parasının çalındığını, görevli polis memurlarının ifadesi alınmadan karar verildiğini, kararın gerekçesiz olduğunu ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmiştir. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun isteğinin üçüncü kişilerin cezalandırılmasına ilişkin olduğu, kovuşturma izni verilmemesine dair kararın etkilerinin de ceza muhakemesi süreci ile sınırlı olduğu ve başvurucunun iddiaları gözönünde bulundurulduğunda ceza davasında verilen kararın hukuk yargılaması açısından bağlayıcı bir etkisinin bulunmadığının değerlendirildiği ifade edilmiştir. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı sunduğu cevabında, kardeşinin de otoparktaki bazı olaylara tanık olduğu hâlde beyanının alınmadığını ifade etmiştir.

18. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme’ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz [1. B.], B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

19. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz. Dolayısıyla bir ceza davasında haklarında suç isnadı bulunmayan mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır (Onurhan Solmaz, §§ 23, 24).

20. Somut olayda suç isnadı altında olmayan başvurucunun görevi kötüye kullanma suçundan başlatılan soruşturmada soruşturma izni verilmemesi, kararın gerekçesiz olması ve soruşturmanın makul sürede bitirilmediğine ilişkin ihlal iddialarının adil yargılanma hakkının kapsamına girmediği anlaşılmıştır.

21. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Özel hayata saygı hakkı ile hakaret, hırsızlık ve yağma suçlarından yürütülen soruşturma dosyasında adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın mükerrer olması nedeniyle REDDİNE,

C. Görevi kötüye kullanma suçundan yürütülen soruşturma dosyasında adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 12/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Tedbir Kararına Yönelik Esaslı İddiaların Karşılanmaması Nedeniyle Gerekçeli Karar Hakkının İhlaline İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Aşkın Özkan ve Diğerleri Başvurusu

Başvuru 8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uyarınca verilen tedbir kararına yönelik esaslı iddiaların itiraz mercii tarafından karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucular, verilen tedbir kararları nedeniyle gerekçeli karar hakkının, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının, eşitlik ilkesinin, masumiyet karinesinin ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuru gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenerek başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği kararına varılmıştır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

AŞKIN ÖZKAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/3450)

Karar Tarihi: 24/6/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru 8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uyarınca verilen tedbir kararına yönelik esaslı iddiaların itiraz mercii tarafından karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. 2022/3450 numaralı başvuruda nihai karar 13/12/2021 tarihinde öğrenilmiş ve 11/1/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur. 2022/24275 numaralı başvuruda nihai karar 17/1/2022 tarihinde öğrenilmiş ve 15/2/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur. 2022/39239 numaralı başvuruda nihai karar 28/2/2022 tarihinde öğrenilmiş ve 30/3/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.Başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

3. 2022/24275, 2022/39239 numaralı başvuruların konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2022/3450 numaralı başvuru ile birleştirilmesine karar verilmesi gerekir.

4. Başvurucular, verilen tedbir kararları nedeniyle gerekçeli karar hakkının, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının, eşitlik ilkesinin, masumiyet karinesinin ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

5. Adalet Bakanlığı görüşünde, mevcut başvuruda başvurucuların temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının gözönüne alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucular, karşı beyanlarında başvuru formundaki iddiaları yinelemiştir.

6. Başvuru, gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.

7. Anayasa Mahkemesi gerekçeli karar hakkı yönünden olay ve olguları somut başvuru ile benzer iddiaları Salih Söylemezoğlu (B. No: 2013/3758, 6/1/2016) ve Erdal Türkmen (B. No: 2016/2100, 4/4/2019) kararlarında incelemiş ve uygulanacak ilkeleri belirlemiştir. Anılan kararlarda, Anayasa’da güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı gereği itiraz merciince başvurucuların beyan ve delillerinin etkili bir şekilde incelenmesi ve karşılanması gerektiği belirtilerek söz konusu yükümlülüğün yerine getirilmemesi nedeniyle başvurucuların gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine hükmedilmiştir. Somut başvurularda, anılan kararlarda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu doğrultuda başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

8. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının, eşitlik ilkesinin, masumiyet karinesinin ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarının, gerekçeli karar hakkı bağlamında adil yargılama hakkı yönünden ihlal sonucuna ulaşılması nedeniyle incelenmesine gerek görülmemiştir.

III. GİDERİM

9. Başvurucular, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.E.S. ve Rıza Aydoğmuş ayrıcatazminat talebinde bulunmuştur.

10. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için ihlalin niteliği dikkate alınarak manevi zararları karşılığında tazminat talebinde bulunan başvurucular E.S. ve Rıza Aydoğmuş’a ayrı ayrı net 6.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvuruların BİRLEŞTİRİLMESİNE,

B. Kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebinde bulunan başvurucunun talebinin KABULÜNE,

C. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

D. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,

F. 1. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için 2022/24275 numaralı başvuru yönünden yeniden yargılama yapacak olan Konya 2. Aile Mahkemesine (D. İş 2022/6, K.2022/5) iletilmek üzere Konya 1. Aile Mahkemesine (D. İş 2021/5688, K.2021/5687) GÖNDERİLMESİNE,

2. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için, 2022/3450 numaralı başvuru yönünden yeniden yargılama yapacak olan Adana 2. Aile Mahkemesine (D. İş 2021/443, K.2021/440) iletilmek üzere Adana 1. Aile Mahkemesine (D. İş 2021/2397 , K.2021/2403) GÖNDERİLMESİNE,

3. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için, 2022/39239 numaralı başvuru yönünden yeniden yargılama yapacak olan Edremit 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (D. İş 2022/21, K.2022/20) iletilmek üzere Edremit 1. Aile Mahkemesine (D. İş 2022/54 , K.2022/55), GÖNDERİLMESİNE,

G. Tazminat talebinde bulunan başvurucularE.S. ve Rıza Aydoğmuş’a ayrı ayrı net 6.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

H. 664,10 TL başvuru harcından oluşan yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrıÖDENMESİNE,

İ. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

J. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.