Hakkaniyete Uygun Yargılanma ve Çalışma Hakkının İhlal Edildiği İddialarına İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Cevat Güler Başvurusu

Başvuru; iş akdinin feshedilmesi üzerine açılan işe iade davasında hukuk kurallarının hatalı uygulanması nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve çalışma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

CEVAT GÜLER BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/18791)

Karar Tarihi: 28/5/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; iş akdinin feshedilmesi üzerine açılan işe iade davasında hukuk kurallarının hatalı uygulanması nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve çalışma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu 15/12/2010 tarihinden itibaren M.A.İ.V.N.P. Tesisleri İşletme Başkanlığı Batı Bölge İstanbul İşletme Müdürlüğü (Şirket) bünyesinde kalifiye işçi olarak çalışmaya başlamıştır. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan başlatılan soruşturma kapsamında 21/7/2017 tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul 12. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 27/7/2017 tarihinde tutuklanmıştır.

3. Şirket 22/7/2017-27/7/2017 tarihleri arasında başvurucunun devamsızlık yaptığına dair tutanak tutmuştur. İşyeri Disiplin ve Danışma Kurulu tarafından 28/7/2017 tarihinde özürsüz ve mazeretsiz olarak mesaiye gelmeme nedeniyle başvurucunun görevden çıkarma cezası ile tecziye edilmesine karar verilmesi üzerine iş akdi feshedilmiştir. Söz konusu karar başvurucunun eşine 2/8/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

4. Başvurucu 21/8/2017 tarihinde Şirkete dilekçe sunmuştur. Dilekçesinde, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 17. maddesinde düzenlenen sürenin beklenmesini talep etmiş ve tutuklama zaptı örneğini dilekçesine eklemiştir.

5. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) 29/12/2017 tarihinde başvurucunun tutukluluğun devamını gerektirir hukuki durum mevcut olmadığından tahliyesine karar vermiştir.

6. Şirket 12/1/2018 tarihinde başvurucunun iş akdinin 17/9/2017 tarihi itibarıyla feshedilmesine karar vermiştir. Fesih kararında, İşyeri Disiplin veDanışma Kurulunun 28/7/2017 tarihli görevden çıkarma kararının usul hatasından dolayı iptal edildiği belirtilmiştir. Başvurucunun tutukluluk hâlinden dolayı ihbar süreleri gözönüne alınarak 4857 sayılı Kanun’un 17. maddesindeki bildirim süresi olan sekiz haftanın beklenmesi ve tutukluluk hâlinin devam etmesi nedeniyle 17/9/2017 tarihi itibarıyla iş akdinin feshedilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

7. Başvurucu 15/1/2018 tarihinde Şirkete başvurarak görevine iade talebinde bulunmuştur. Şirket, başvurucunun tutukluluğundaki süre gözönünde tutularak iş akdinin feshedildiğini belirterek 26/1/2018 tarihinde başvuruyu reddetmiştir. Bunun üzerine başvurucu 1/3/2018 tarihinde feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle dava açmıştır.

8. İstanbul Anadolu 15. İş Mahkemesi (Mahkeme) 26/9/2019 tarihinde davayı kabul etmiştir. Kararda, Şirketin 12/1/2018 tarihli kararı fesih sebebini değiştirme olarak yorumlanmış ve feshe dayanak yapılan sebeplerin sonradan değiştirilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir. Başvurucunun ihbar süresi içinde 21/8/2017 tarihinde tutukluluk durumunu bildirdiği ve Şirketin bu bildirimle ilgili olarak herhangi bir işlem yapmadığı ifade edilmiştir. Başvurucunun haklı ve mazur görülebilecek, kendi kusurundan kaynaklanmayan ve iradesi dışında gelişen sebeplerle başvuru talebinde bulunamadığı anlaşıldığından davanın kabul edilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

9. Şirket 20/11/2019 tarihinde anılan karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Başvurucu 27/11/2019 tarihinde istinaf başvuru dilekçesine cevap vermiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 11/2/2021 tarihinde istinaf başvurusunu kabul ederek Mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak karar vermiştir. Kararda, 12/1/2018 tarihinde devamsızlık nedeniyle yapılan feshin usul hatasından dolayı iptal edildiği belirtilmiştir. Başvurucunun tutukluluk hâlinden dolayı ihbar süresi de gözönünde tutularak 4857 sayılı Kanun’un 17. maddesinde belirtilen sekiz haftalık bildirim süresinin beklendiği ve bu süreyi aşan tutukluluk hâlinin devam etmesi nedeniyle 17/9/2017 tarihi itibarıyla iş akdinin feshedildiği ifade edilmiştir. Şirket tarafından başta tutukluluk hâlinin bilinmediği, daha sonra tutukluluk hâlinin öğrenilmesi ile birlikte 4857 sayılı Kanun’un 25. maddesi uyarınca iş akdinin feshedilmesinin hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır.

10. Nihai karar başvurucuya8/3/2021 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 6/4/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

11. Başvurucu; Bölge Adliye Mahkemesince feshe bağlılık ilkesinin ihlal edildiğini ve Şirket tarafından fesih sebebinin sonradan değiştirildiğini belirtmiştir. Bunu ısrarla belirtmesine karşın Bölge Adliye Mahkemesince durumun usul hatası olarak kabul edildiğini ifade etmiştir. Tutukluluk hâlini Şirkete bildirmesine rağmen Şirket tarafından bildirim yapılmamış gibi karar alındığını iddia ederek adil yargılanma hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

12. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin yargı mercilerine ait olduğu ve ilgili yargı mercileri tarafından yapılan tespit ve değerlendirmelerin bariz bir takdir hatası ve keyfîlik içermediği belirtilmiştir. Başvurucunun şikâyetlerinin kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

13. Başvurunun bu kısmı hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

14. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam [2. B.], B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

15. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda mahkemelerin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa’daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa’da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).

16. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai hâllerde, aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bu durumun bizatihi kendisi usule dair bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin, mahkemelerin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi mahkemelerin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149; M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 83).

17. Başvurucu, Şirket bünyesinde çalışmaktayken 27/7/2017 tarihinde tutuklanmıştır. İşyeri Disiplin ve Danışma Kurulu tarafından 28/7/2017 tarihinde devamsızlığa bağlı olarak görevden çıkarma cezası verilmesi üzerine başvurucunun iş akdi feshedilmiştir. Başvurucu 21/8/2017 tarihinde tutuklanma hususunu Şirkete bildirmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi 29/12/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Şirket 12/1/2018 tarihinde görevden çıkarma cezası nedeniyle iş akdinin feshedilmesine dair kararın usul hatasından dolayı iptaline ve tutukluluk hâlinin devam etmesi nedeniyle 4857 sayılı Kanun’un 17. maddesinde yer alan sekiz haftalık bildirim süresi de dikkate alınarak 17/9/2017 tarihi itibarıyla başvurucunun iş akdinin feshedildiğine karar vermiştir. Başvurucu 15/1/2018 tarihinde Şirkete başvurarak işe dönmeyi talep etmiştir. Talebin kabul edilmemesi üzerine feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi istemiyle dava açmıştır.

18. Mahkeme davayı kabul etmiştir. Kararda; Şirketin 12/1/2018 tarihli kararının fesih sebebinin değişikliği anlamına geldiğini, feshe dayanak yapılan sebeplerin sonradan değiştirilmesinin mümkün olmadığını ifade etmiştir. Başvurucunun ihbar süresi içinde tutukluluk hâlini Şirkete bildirmiş olduğunu, bu durumla ilgili olarak Şirket tarafından herhangi bir işlem yapılmadığını belirterek feshin geçersiz olduğunun tespitine ve başvurucunun işe iadesine karar vermiştir.

19. Bölge Adliye Mahkemesi ise Şirket tarafından 28/7/2017 tarihli kararın sehven alındığı gerekçesiyle usul hatasından dolayı iptal edildiğini belirtmiştir. Başvurucunun tutukluluk hâlinin devam etmesi nedeniyle sekiz haftalık bildirim süresinin beklendiğini ve bu süreyi aşan tutukluluk hâlinin devam etmesi sonucunda 12/1/2018 tarihli karar ile 17/9/2017 tarihinden geçerli olmak üzere fesih işleminin yapıldığını ifade etmiştir. Kararında ayrıca Şirketin başlangıçta tutukluluk hâlinden haberdar olmaması üzerine devamsızlığa dayalı fesih yoluna gittiğini vurgulamış ve başvurucunun tutukluluk hâlini sonradan bildirmesi üzerine bilahare alınan 12/1/2018 tarihli kararın hukuka uygun olduğu kanaatine varmıştır.

20. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği, ilgili mevzuatı yorumlamak yargı mercilerinin görevi olup Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda incelediği husus Anayasa’da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğidir. Bu kapsamda bilirkişi raporunun değerlendirilmesi ve bu değerlendirmeye göre tazminat miktarının hesaplanması Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, mahkemelerce yapılan yorumların Anayasa’da güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkına etkisini somut olayın şartları ışığında incelemektir.

21. Somut olayda başvurucu; tutuklandığını, tutuklandığı tarihten itibaren yaklaşık 1 ay sonra Şirkete bildirmiştir. Şirket, tutuklanma durumunun en başta bildirilmemesi nedeniyle ilk önce devamsızlığı gerekçe göstererek iş akdini feshetmiştir. Daha sonra 12/1/2018 tarihinde karar alarak, usul hatası içeren ilk kararını iptal etmiş ve başvurucunun tutukluluk durumunu gözönünde bulundurarak sekiz haftalık bildirim süresinden sonra iş akdinin 17/9/2017 tarihi itibarıyla feshedilmesine karar vermiştir.

22. Mahkeme, Şirket tarafından verilen 12/1/2018 tarihli kararı fesih sebebinin değiştirilmesi olarak kabul etse de Bölge Adliye Mahkemesi, Şirket tarafından usul hatası nedeniyle 12/1/2018 tarihli kararın alındığını ifade etmiştir. Bu kararda mevzuatta belirtilen bekleme sürelerine riayet edildiğini, zımnen de olsa söz konusu durumun fesih sebebinin değiştirilmesi olarak nitelendirilemeyeceğini belirtmiştir. Bu sebeple yapılan feshin hukuka uygun olduğunu dile getirmiştir.

23. Mahkemelerce sonuca hangi nedenle ulaşıldığının, başvurucu ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek yeterli gerekçe sunulmuştur. Bölge Adliye Mahkemesinin yaptığı değerlendirme hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasına yönelik olup bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir unsur içermediği anlaşılmıştır. Bu itibarla başvuru konusu olayda başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların mahkemelerin delilleri değerlendirmesine ve hukuk kurallarını yorumlamasına ilişkin olduğu, mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkına yönelik şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Çalışma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

25. Başvurucu, haksız bir şekilde iş akdinin feshedilmesi nedeniyle çalışma hürriyetinin elinden alınmasından şikâyet etmiştir. Öte yandan etkili başvuru hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

26. Başvurunun bu kısmı çalışma hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.

27. Anayasa Mahkemesinin Onurhan Solmaz ([1. B.], B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18) ve Serkan Acar ([1. B.], B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 24) kararlarında yer alan tespit ve değerlendirmelere göre özetle ihlal edildiği ileri sürülen çalışma hürriyeti ve çalışma hakkının Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin ortak koruma alanına girmediği sonucuna ulaşılmıştır.

28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Çalışma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 28/5/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Mülkiyet Hakkı ve Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddialarına İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Aydınlar Yapı Malzemeleri Turizm İnşaat Pazarlama Ve Tic. Ltd. Şti.

Başvuru, icranın geri bırakılması davasında çek için belirlenen zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkı ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvurucu, nihai hükmü 13/7/2020 tarihinde öğrendikten sonra 13/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

AYDINLAR YAPI MALZEMELERİ TURİZM İNŞAAT PAZARLAMA VE TİC. LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/24910)

Karar Tarihi: 28/5/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, icranın geri bırakılması davasında çek için belirlenen zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkı ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvurucu, nihai hükmü 13/7/2020 tarihinde öğrendikten sonra 13/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

2. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Ahmet Sağlam ([2. B.], B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 27) ve Erendiz Önal ([1. B.], B. No: 2014/1133, 30/6/2014, §§ 24-34) kararları da bu yöndedir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi Hüseyin Aşkan ([2. B.], B. No: 2017/15649, 21/7/2020) kararında, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) evrak işlem kütüğü üzerinde yapılan incelemede başvurucu vekili tarafından nihai kararın açılarak okunduğu tespit edilen tarihi, nihai kararın sonucunun öğrenildiği tarih kabul ederek bireysel başvuru süresini bu tarihten itibaren başlatmış ve başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna ulaşmıştır.Bireysel başvuru formunda nihai kararın tebliğ veya öğrenme tarihinin 13/7/2020 olarak ifade edilmesine ve UYAP işlem kütüğünde de aynı tarihte nihai kararın öğrenildiğinin anlaşılmasına rağmen başvurunun otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 13/8/2020 tarihinde yapıldığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 28/5/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Erkan Algı Başvurusu

Başvuru; izin alınmaksızın aracın çilingir vasıtasıyla açılması nedeniyle özel hayata saygı hakkının, aracın çekilmesi sırasında yaşanan olaylar ve araçtaki paranın çalındığı iddiasıyla hakaret, hırsızlık ve yağma suçlarından başlatılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi ve görevli polis memurları hakkında görevi kötüye kullanma suçundan başlatılan soruşturmada ise soruşturma izni verilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

ERKAN ALGI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/37047)

Karar Tarihi: 12/6/2025

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; izin alınmaksızın aracın çilingir vasıtasıyla açılması nedeniyle özel hayata saygı hakkının, aracın çekilmesi sırasında yaşanan olaylar ve araçtaki paranın çalındığı iddiasıyla hakaret, hırsızlık ve yağma suçlarından başlatılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi ve görevli polis memurları hakkında görevi kötüye kullanma suçundan başlatılan soruşturmada ise soruşturma izni verilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu 22/10/2018 tarihinde Akşehir Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) şikâyette bulunmuştur. Şikâyet dilekçesinde 1/10/2018 tarihinde kardeşine ait ve sürücüsünün kendisi olduğu aracın arızalı şekilde park yasağı olmayan yerde dururken polis ekiplerince sigortasız ve vizesiz olduğu gerekçesiyle çekiciye yüklenerek otoparka götürüldüğünü, bu sırada görevli polislerin hakaret ettiğini, bilgisi dışında aracın çilingir marifetiyle açıldığını ve içindeki tapular ile 23.000 Amerikan dolarının (USD) kayıp olduğunu ileri sürmüştür. Ayrıca yetkisiz şekilde çalışan otoparkın zorla ve fahiş otopark bedeli talep ettiğini iddia etmiş ve otopark görevlisiŞ.B. ile görevli polis memurlarıO.D. ile Ö.A.Ö.den şikâyetçi olmuştur.

3. Savcılık, Akşehir İlçe Emniyet Müdürlüğünden (Emniyet Müdürlüğü) araç çekme olayına ilişkin yapılan işlemleri gösterir evrakların ve ceza işlem tutanaklarının temin edilerek bir suretinin gönderilmesini ve yediemin otopark işletmecisinin olaya ilişkin bilgi sahibi sıfatı ile beyanının alınmasını istemiştir. Emniyet Müdürlüğü tarafından gönderilen belgelere göre anılan aracın trafikten men edilerek otoparka yediemin olarak bırakıldığı anlaşılmıştır. Şüpheli Ş.B. ve otopark çalışanı M.A.E. ifadelerinde, olay yerine polisler tarafından çağrılması üzerine aracı çekici ile çekmek için geldiğini, başvurucunun aracın anahtarlarının kendisinde olmadığını söylediğini ve aracın çekilmemesi için bağırmaya başladığını, aracın direksiyonu kilitli olduğu için kapının polis nezaretinde ve çilingir vasıtasıyla açıldığını beyan etmiştir. Ayrıca şüpheli Ş.B. daha sonra aracı teslim almak için gelen başvurucunun otopark parasını çok bulunca ”bende sizi araçta param vardı” diye şikâyet edeceğim dediğini belirtmiştir.

4. Savcılık, başvurucunun ve şüpheli Ş.B.nin savunmasını yeniden almış ve görevli polis memurları hakkında görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin olarak 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca soruşturma izni verilip verilmeyeceği hususunda Akşehir Kaymakamlığına (Kaymakamlık) müzekkere yazarak bu konuda bir karar verilmesini istemiştir.

5. Savcılık 7/7/2020 tarihinde, görevli polis memurları O.D. ile Ö.A.Ö. hakkında hakaret ve hırsızlık,Ş.B. hakkında ise yağma ve hırsızlık suçlarından yapılan soruşturma sonunda kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, aracın 1/10/2018 tarihinde otoparka çekildiği, başvurucunun ise 19/10/2018 tarihinde değerli eşyaları olduğunu söyleyerek otoparka gittiği ve söz konusu müracaatını da 22/10/2018 tarihinde gerçekleştirdiği dikkate alındığında iddiasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı ve başvurucunun tanık anlatımları ile doğrulanamayan soyut iddialarından başka delil bulunmadığı ifade edilmiştir. Bu karara karşı yapılan itiraz Akşehir Sulh Ceza Hâkimliğince aynı gerekçelerle 14/9/2020tarihinde reddedilmiştir. Bu karar üzerine başvurucu 2020/35537 sayılı dosya ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuruda şikâyeti nedeniyle ceza davası açılmaması, polis memurlarının ifadesi alınmadan karar verilmesi, soruşturmanın makul sürede bitirilememesi, kararlarda gerekçe olmaması ve aracına hukuka aykırı şekilde girilmesinden yakınmıştır. Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm Birinci Komisyon 18/10/2021 tarihinde özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi veadil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

6. Görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin polis memurları O.D.nin ile Ö.A.Ö.nün haklarında yapılan ön inceleme sırasında beyanları alınmıştır. O.D. ile Ö.A.Ö. aracın trafik kurallarını ihlali nedeniyle men tutanağı düzenlediklerini, başvurucunun aracın anahtarının kendisinde olup vermeyeceğini beyanı üzerine çekici çağırdıklarını, çekici çalışanlarının aracın direksiyonunun kilitli olduğunu söylemesi üzerine çilingir çağırdıklarını beyan etmiştir. Ayrıca başvurucunun olay sırasında yanlarında bulunup izlediğini, aracın kendisinin olmadığını söyleyerek tutanağa imza atmadığını ifade etmiş ve suçlamaları kabul etmemiştir. 7/8/2020 tarihinde düzenlenen ön inceleme raporunda başvurucunun soyut iddiası dışında paranın araçtan alındığını gösteren delil olmadığı, bu konuda başvurucunun görevli polis memurlarını uyarmadığı, bir hafta sonra otoparka giderek eşyalarını alıp götürdüğü, en son otopark ücretinin istenilmesi üzerine araçta 23.000 USD olduğunu ifade ettiği belirtilmiş ve soruşturma izni verilmemesi görüşü bildirilmiştir. Kaymakamlıkça 10/8/2020 tarihinde soruşturma izni verilmemesine karar verilmiştir. Kaymakamlığın kararına yapılan itiraz 6/10/2020 tarihinde Konya Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesince (Bölge İdare Mahkemesi) incelenmiş ve isnat edilen fiilin Savcılık tarafından soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlilikte olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

7. Başvurucu, nihai Bölge İdare Mahkemesi kararını 22/10/2020 tarihinde öğrendikten sonra 12/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuru süresi içinde yapılmıştır.

8. Bölge İdare Mahkemesi kararı üzerine Savcılık 23/10/2020 tarihinde, görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin polis memurları O.D. ile Ö.A.Ö. hakkında soruşturma şartı olan soruşturma izninin bulunmaması nedeniyle evrakın işlemden kaldırılmasına itiraz kanun yolu açık olmak üzere karar vermiştir. Bu karar da başvurucuya 10/11/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Karara karşı itirazda bulunup bulunmadığına ilişkin bireysel başvuru dosyası ve eklerinden bir tespit yapılamamıştır.

9.Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

10. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

A. Özel Hayata Saygı Hakkı ile Hakaret, Hırsızlık ve Yağma Suçlarından Yürütülen Soruşturma Dosyasında Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

11. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (7) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruların incelenmesinde, bu Kanun ve İçtüzükte hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümleri uygulanır.”

12. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

Dava şartları şunlardır:

ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması.

i) Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması.”

13. 6100 sayılı Kanun’un 115. maddesinin (2) numaralı fıkrası fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.”

14. Buna göre bireysel başvuruların incelenmesinde 6216 sayılı Kanun ve İçtüzük’te hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümleri uygulanacaktır. Bireysel başvuruya ilişkin mevzuatta mükerrer başvuru düzenlenmemiştir. Dolayısıyla aynı başvurucunun aynı nedenle birden fazla bireysel başvuru yapması durumunda başvurunun 6100 sayılı Kanun’un dava şartlarına ilişkin yukarıda belirtilen hükümleri kıyasen uygulanmak suretiyle reddedilmesi gerekir.

15. Başvurucu; hakaret, hırsızlık ve yağma suçlarından yürütülen ve kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilen soruşturma dosyasına ilişkin ihlal iddiasıyla daha önce de bireysel başvuru yapmıştır. Anayasa Mahkemesi Birinci Bölüm Birinci Komisyon 18/10/2021 tarihinde, araca hukuka aykırı şekilde girilmesine yönelik şikâyeti özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelemiş ve bu iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının ise konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Dolayısıyla başvurucunun hakaret, hırsızlık ve yağma suçlarından yürütülen ve kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilen soruşturma dosyasına ilişkin adil yargılanma hakkı kapsamındaki ihlal iddiaları ile araca hukuka aykırı girilmesine yönelik özel hayata saygı hakkı kapsamında kalan ihlal iddialarının mükerrer olduğu anlaşılmıştır.

16. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının mükerrer olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

B. Görevi Kötüye Kullanma Suçundan Yürütülen Soruşturma Dosyasında Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

17. Başvurucu; araç içindeki parasının çalındığını, görevli polis memurlarının ifadesi alınmadan karar verildiğini, kararın gerekçesiz olduğunu ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmiştir. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun isteğinin üçüncü kişilerin cezalandırılmasına ilişkin olduğu, kovuşturma izni verilmemesine dair kararın etkilerinin de ceza muhakemesi süreci ile sınırlı olduğu ve başvurucunun iddiaları gözönünde bulundurulduğunda ceza davasında verilen kararın hukuk yargılaması açısından bağlayıcı bir etkisinin bulunmadığının değerlendirildiği ifade edilmiştir. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı sunduğu cevabında, kardeşinin de otoparktaki bazı olaylara tanık olduğu hâlde beyanının alınmadığını ifade etmiştir.

18. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme’ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz [1. B.], B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

19. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz. Dolayısıyla bir ceza davasında haklarında suç isnadı bulunmayan mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır (Onurhan Solmaz, §§ 23, 24).

20. Somut olayda suç isnadı altında olmayan başvurucunun görevi kötüye kullanma suçundan başlatılan soruşturmada soruşturma izni verilmemesi, kararın gerekçesiz olması ve soruşturmanın makul sürede bitirilmediğine ilişkin ihlal iddialarının adil yargılanma hakkının kapsamına girmediği anlaşılmıştır.

21. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Özel hayata saygı hakkı ile hakaret, hırsızlık ve yağma suçlarından yürütülen soruşturma dosyasında adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın mükerrer olması nedeniyle REDDİNE,

C. Görevi kötüye kullanma suçundan yürütülen soruşturma dosyasında adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 12/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.