Etkin Başvuru, Kötü Muamele Yasağı ve Kişi Özgürlüğü Açısından Sınır Dışı Uygulamalarına İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Lalazar Aghayeva Başvurusu

Başvuru, sınır dışı edilme kararı nedeniyle başvurucunun aile hayatına saygı hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiği, ayrıca sınır dışı sürecinin gerekli usul güvencelerine uyulmadan yürütülmesi sebebiyle yerleşme özgürlüğüyle bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ve hukuka aykırı şekilde alıkonulması nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına dayanmaktadır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

LALAZAR AGHAYEVA BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/14880)

Karar Tarihi: 25/3/2025

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; sınır dışı etme kararı verilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkı ile kötü muamele yasağının, sınır dışı etmenin usul güvencelerine aykırı olması nedeniyle yerleşme hürriyeti ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının, hukuka aykırı tutulma nedeniyle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 15/5/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Bölüm tarafından 27/5/2020 tarihinde Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 73. maddesi uyarınca sınır dışı etme işleminin tedbiren durdurulmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığı’na gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, 1972 doğumlu bir kadın olup Azerbaycan Cumhuriyeti (Azerbaycan) vatandaşıdır. Başvurucuya Antalya Valiliği tarafından 7/11/2017 ila 7/11/2019 tarihlerinde geçerli kısa dönem ikamet izni verilmiştir.

6. Antalya’da bulunan ve bir site içinde faaliyet gösteren M. Hamam isimli işletmede 21/10/2019 tarihinde saat 21.00 sıralarında aralarında polislerin de olduğu memurlar tarafından denetim yapılmıştır. Yetkililer, başvurucu dışında yabancı uyruklu M.A. ile Türk vatandaşı bir kadının daha işletmede çalıştığını değerlendirmiştir. Yapılan denetim nedeniyle düzenlenen tutanakta M.A.nın masaj odasında masaj yaparken görüldüğü belirtilmiştir. Tutanağın başvurucuyla ilgili kısmı ise şöyledir:

“İş yeri günü birlik denetleme komisyonu olarak… işletmenin iş yeri çalışma ve çalıştırma ruhsatının olmadığı 99… yabancı kimlik numaralı Lalazar AGHAYEVA isimli şahsın girişte karşıladığı soyunma kabinini gösterdiği, … Lalazar AGHAYEVA isimli şahısların çalışma izinlerinin olmadığı anlaşılmış olup;

İş bu tutanak tarafımızca imza altına alınmıştır. 21/10/2019 saat 21.40″

7. Söz konusu tutanak -sonradan geldiği belirtilerek- işletme sahibi M.C. ve başvurucuyla birlikte çalıştığı değerlendirilen iki kadın tarafından imzalanmış; başvurucu ise imzadan imtina etmiştir. Ayrıca tutanağı üç polis, bir gelir uzmanı, bir ziraat mühendisi, bir sağlık ve bir zabıta memuru imzalamıştır.

8. Başvurucu, denetim yapılan gün Fatih Polis Merkezi Amirliğinde olayla ilgili olarak bilgi vermiştir. Başvurucu şu şekilde beyanda bulunmuştur:

“…M. Rezidans içersinde bulunan Hamam Sauna’da saunaya girmek için gitmiştim. Bu sırada orada bulunan tanımadığım bir erkek havlu nerede diye sordu. Bende kendisine havlunun nerede olduğun gösterdim. Daha sonra ben oradan çıktım ve giderken bana erkek şahıs siz biraz bekleyin dedi. Bende bir süre bekledim. Daha sonra bana havlu soranın polis olduğunu öğrendim. Sonrasında da polis merkezine geldim. Ben hamam saunada çalışmıyordum. Sadece havlu sordukları için cevap verdim. Ben oraya haftada iki defa giderim. İşyeri sahibi olan [M.C.] benim oğlumun arkadaşı olur. Ben para vermeden buraya girerim. Olayla ilgili söyleyeceklerim bundan ibarettir. Herhangi bir şikayetim yoktur.”

9. Yabancı M.A. beyanında saunaya işletme sahibi ile iş görüşmesi için gittiğini, beklemeye başladığını, bu sırada orada bulunan birinin kendisine işletme sahibi gelene kadar masaj yapmasını söylediğini, bunun üzerine bu kişinin bacağına on dakika kadar masaj yaptığını dile getirmiştir. İşletme sahibi şüpheli sıfatıyla verdiği ifadede başvurucu ve M.A.nın kesinlikle işyerinde çalışmadıklarını, başvurucunun haftada bir veya iki kez gelen bir müşterisi olduğunu, M.A.nın ise iş görüşmesi için oraya geldiğini beyan etmiştir. Denetim sırasında işletmede bulunan Türk vatandaşı kadının ifadesi dosyada bulunmamaktadır.

10. Beyanının alınması sonrasında başvurucu, çalışma ve çalıştırma ruhsatı olmayan işyerinde izinsiz çalıştığı gerekçesiyle Antalya İl Göç İdaresi Müdürlüğüne (Göç İdaresi)gönderilmiştir. Başvurucu hakkında Antalya Valiliği 9/5/2019 tarihinde 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 54. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ğ) bendi (çalışma izni olmadan çalıştığı tespit edilenler) uyarınca sınır dışı etme kararı almış; 24/10/2019 tarihinde başvurucu, yurdu terke davet edilmiştir. Ayrıca Valilik başvurucunun ikamet iznini 24/10/2019 tarihinde iptal etmiştir.

11. Konyaaltı İlçe Emniyet Müdürlüğü 22/10/2019 tarihli yazıyla, yapılan kontrollerde işyerine gelen görevliye havlu veren başvurucunun çalışma belgesinin olmadığını belirterek cezai işlem uygulanması konusunda Antalya Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğüne (Çalışma Müdürlüğü) ihbarda bulunmuştur. Başvurucuya çalışma izni olmaksızın çalışmasından dolayı Çalışma Müdürlüğü tarafından 3.527 TL idari para cezası verilmiştir.

12. Başvurucu, sınır dışı etme kararının iptali talebiyle Antalya 1. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır. Başvurucu; dava dilekçesinde Türk vatandaşı olan oğlunun yakında doğacak çocuğuna bakmak amacıyla 2016 yılında Türkiye’ye geldiğini ve üç yıldır ikamet izniyle yurtta bulunduğunu, oğlunun 2018 yılında trafik kazası geçirmesi sonrasında bacağına platin takıldığını, tedavi amacıyla haftada bir iki kez oturdukları evin yanındaki sitenin içinde bulunan saunaya gittiklerini, işletme sahibinin oğlunun arkadaşı olduğunu, olay günü ise romatizmaya iyi geldiğinden sağlığı için saunaya gittiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, romatizma sorunu dışında yaşı ve fiziksel durumu itibarıyla zaten çalışamayacağını, oğlunun da çalışmasına izin vermediğini, olay günü erkek bölümünü geçerek kadın soyunma odasınına doğru ilerleyen, koridorda karşılaştığı sivil giyimli kişiye erkek soyunma odasını gösterdiğini ve sorması üzerine -uzun süredir işletmeye gidip gelmesi nedeniyle bilgi sahibi olduğundan- koridordan görülebilen soyunma odası girişindeki havluların yerini söylediğini, kendisinin de o sırada sivil giyimli olup çalıştığını gösteren bir delil bulunmadığını, hakkında haksız yere sınır dışı etme kararı alındığını iddia etmiştir. Başvurucu; işletmenin müşterisi olması nedeniyle haftanın bazı günleri ve farklı saatlerde oraya gidip geldiğini bu nedenle işletmenin içinde bulunduğu sitenin kamera kayıtlarının istenmesini, ayrıca olayla ilgili işletme içinde keşif yapılmasını talep etmiştir.

13. İdare Mahkemesi 4/3/2020 tarihli kararıyla davanın kesin olarak reddine karar vermiştir. İdare Mahkemesi başvurucunun delil talebine ilişkin olarak bir araştırma yapmamış, neden yapmadığına ilişkin bir açıklamaya da gerekçesinde yer vermemiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

“…yapılan denetimde davacının denetime giden görevliyi girişte karşıladığı, soyunma kabinini gösterdiği, dava dışı yabancı uyruklu bir bayanında masaj yaparken görüldüğü, bu kişi ile davacının çalışma izni olmaksızın çalıştığının 21/10/2019 tarihli tutanak ile tespit edildiği, davacının çalışma izin bulunmadan çalıştığının Antalya Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğüne bildirilmesinin akabinde davacının çalışma izni olmadan çalıştığının tespit edildiğinden bahisle sınır dışı edilmesine ilişkin anılan işlemin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bakılan olayda, 21/10/2019 tarihli tutanakla davacının söz konusu işyerinde denetim yapan görevliyi karşıladığı, soyunma kabininin yerini gösterdiği hususunun sabit olduğu, bu hali ile düzenlenen tutanağın da işyeri sahibi M.C. tarafından imzalandığı, tutanağın aksinin ortaya konulamadığı, dolayısı iledavacıya verilen 07/11/2017-07/11/2019 tarihleri arasında geçerli ikamet izninin amacına uygun kullanılmadığı anlaşıldığından tesis edilen işlemde hukukaaykırılık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davanın REDDİNE…[karar verildi.]

14. Başvurucu, karardan 17/4/2020 tarihinde haberdar olmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

15. 28/7/2016 tarihli ve 6735 sayılı Uluslararası İşgücü Kanunu’nun “Tanımlar” kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

(1) Bu Kanunun uygulanmasında;

c) Çalışma izni: Bakanlıkça resmî bir belge şeklinde düzenlenen ve geçerlilik süresi içinde yabancıya Türkiye’de çalışma ve ikamet hakkı veren izni,

ifade eder.”

16. 6735 sayılı Kanun’un “Çalışma izninde yetki ve yükümlülük” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“…

 (2) Bu Kanun kapsamında yer alan yabancıların çalışma izni olmaksızın Türkiye’de çalışmaları veya çalıştırılmaları yasaktır.

 (3) Diğer kanunlarda ya da Türkiye’nin taraf olduğu ikili veya çok taraflı anlaşmalar veya uluslararası sözleşmelerde çalışma izni almadan çalışabileceği belirtilen yabancılar, bu Kanuna göre çalışma izni almadan çalışabilir veya çalıştırılabilirler.

…”

17. 6458 sayılı Kanun’un “Sınır dışı etme kararı alınacaklar” kenar başlıklı 54. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

(1) Aşağıda sayılan yabancılar hakkında sınır dışı etme kararı alınır:

ğ) Çalışma izni olmadan çalıştığı tespit edilenler

…”

18. Diğer ilgili hukuk için bkz. Wısam Sulaıman Dawood Eaqadah [GK], B. No: 2021/2831, 15/2/2023, §§ 30-41.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Anayasa Mahkemesinin 25/3/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kötü Muamele Yasağı ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

20. Başvurucu; yaklaşık üç yıl önce oğlunun yeni doğan çocuğuna bakmak için Türkiye’ye geldiğini, ardından Türk vatandaşı biri ile evlendiğini, bacaklarındaki romatizma sorunu, yaşı ve fiziki durumu nedeniyle Azerbaycan’da çalışabilecek ve para kazanabilecek durumda olmayıp tek başına yaşayamayacağını, ayrıca eşi ve çocuğunun Türkiye’de bulunduğunu, ülkesinde kimsesi olmadığını, sınır dışı edilmesi durumunda aile bütünlüğünün bozulacağını ileri sürmüştür.

21. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök [2.B.], B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).

22. Somut olayda başvurucunun iptal davası sürecinde ülkesine geri gönderilmesi hâlinde yaşamının tehlikeye gireceğine veya aile bütünlüğünün bozulacağına ilişkin şikâyetinin olmadığı görülmüştür. Bu nedenle söz konusu ihlal iddiası yönünden başvurucunun usulüne uygun şekilde başvuru yollarını tüketmediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesi mümkün değildir.

23. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Sınır Dışı Etme İşlemlerindeki Usul Güvenceleri Kapsamında Yerleşme Hürriyetiyle Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu; müşterisi olduğu işletmede koridorda karşılaştığı kişiye sorması üzerine havluların yerini söylemesine rağmen o sırada yabancı bir kadının saunada masaj yaparken görülmesinin de etkisiyle hakkında yanlış bir kanıya varıldığını ileri sürmüştür. Söz konusu işyerinde çalıştığını gösteren delil bulunmadığını, dosya içindeki belgelerde eylemiyle ilgili olarak farklı ifadeler kullanıldığını, işletme sahibi işyerinde çalışmadığını beyan ederek aksini ortaya koymuş iken işletme sahibinin imzasının olduğu gerekçesiyle İdare Mahkemesinin sadece olayla ilgili tutanağa itibar etmesinin haksızlık olduğunu belirtmiştir. Başvurucu, sınır dışı edilmesine karar verilmesi nedeniyle ifade hürriyeti, adil yargılanma, kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

a. Uygulanabilirlik Yönünden

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Somut olayda Azerbaycan vatandaşı olan başvurucunun 7/11/2019 tarihine kadar geçerli ikamet izni vardır. Başvurucunun ikamet izninin iptal edilmesinin sebebi izinsiz çalıştığı iddiasıyla hakkında sınır dışı etme kararı alınmasıdır. Bir başka ifadeyle sınır dışı etme kararının alındığı sırada başvurucunun hukuken geçerli bir ikamet izni bulunmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun Anayasa’nın da koruduğu ek (7) No.lu Protokol’ün 1. maddesi kapsamındaki usul güvencelerinden faydalanması gerektiğinin kabulü gerekir. Buna göre başvurucunun iddiaları, yabancıların sınır dışı edilmelerindeki usul güvenceleri kapsamında yerleşme hürriyetiyle bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı yönünden incelenecektir.

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

27. Ülkede ikamet eden yabancıyı koruma altına alan ilk husus, sınır dışı etme kararının kanuna uygun şekilde alınması gereğidir. Sınır dışı etme kararının kanuna uygun olarak alındığından söz edilebilmesi için kanun metni ve uygulaması yabancıların davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşımalıdır. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önemlidir. Bunun bir sonucu olarak müdahale yani sınır dışı etmeye ilişkin kanun yeterince erişilebilir ve öngörülebilir olmalıdır (Wısam Sulaıman Dawood Eaqadah, § 74).

28. Sınır dışı etme kararını düzenleyenlerin tutum ve uygulamaları da kanunun kalitesi kadar önemlidir. Kamu makamları sınır dışı etme kararına gerekçe teşkil eden eylem ve davranışları somut şekilde belirlemeli, ayrıca bunlar da 6458 sayılı Kanun’un 54. maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenen sınır dışı sebepleriyle makul seviyede ilintili olmalıdır (Wısam Sulaıman Dawood Eaqadah, § 75).

29. Sınır dışı edilmenin muhatabı olan yabancıların yetkili bir merci (hâlihazırdaki mevzuata göre mahkeme) önünde verilen karara karşı gerekçeler sunabilmesi ve durumunun yeniden incelenmesini isteyebilmesi için ilk aşamada sınır dışı etme kararının kendisine hukuka uygun şekilde tebliğ edilmesi ve kararın dayanağını oluşturan fiilî sebeplerin neler olduğunu -bazı sınırlamalarla dahi olsa- öğrenebilmesi gerekmektedir. Bunlarla birlikte usul güvencelerinin etkili bir şekilde koruma sağlaması için şeklî bir incelemenin ötesinde yabancının öne sürdüğü iddiaların esası hakkında bir değerlendirme yapılması da şarttır (Wısam Sulaıman Dawood Eaqadah, § 76).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

30. Başvurucu hakkında alınan sınır dışı etme kararının 6458 sayılı Kanun’un 54. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ğ) bendi uyarınca çalışma izni olmadan çalıştığının tespit edilmesi gerekçesiyle alındığı görülmüştür. İstisnai hâller dışında yabancıların Türkiye’de çalışabilmesi için 6735 sayılı Kanun’un 6. maddesi gereğince izin almaları zorunludur. Başvurucunun çalışma izni olmadığı konusunda tartışma yoktur. Dolayısıyla başvurucunun sınır dışı edilmesinin kanuni dayanağı bulunmaktadır. Somut olayda tartışma konusu olan husus başvurucunun söz konusu işyerinde çalışmadığı, bu nedenle sınır dışı etme kararının fiilî gerekçelerinin gerçek dışı olduğu, usul güvencelerinden yararlanamadığı yönündeki iddialarıdır.

31. Olay günü idari makamlar hamam ünvanıyla hizmet veren bir işletmede denetim yapmış, bu sırada işletmede bulunan başvurucunun eylemleri itibarıyla orada çalıştığını değerlendirmiştir. Kolluk birimlerinin ihbarı üzerine Göç İdaresi, başvurucu hakkında sınır dışı etme kararı alırken yetkililerin denetimde elde ettiği delilleri dikkate almıştır. Buna göre başvurucunun işyerinde çalıştığı sonucuna varılmasına neden olan esas delilin olayla ilgili düzenlenen tutanak olduğu anlaşılmaktadır.

32. Olaya ilişkin düzenlenen tutanakta başvurucuyla ilgili tespitin sivil giyimli polis memurunu işletmenin girişinde karşıladığı ve soyunma kabinini gösterdiği şeklindedir. Bunun dışında tutanakta başvurucuyla ilgili herhangi bir gözleme veya işyerinde çalıştığını kabul etmeye yarayan bir değerlendirmeye yer verilmemiştir. Tutanağı başvurucunun imzalamaktan kaçındığı, işletme sahibi M.C.nin ise olay yerine sonradan geldiği şerhiyle imzaladığı görülmüştür. Başvurucu, olaydan sonra götürüldüğü polis merkezindeki beyanında veya sınır dışı etme kararına karşı açtığı iptal davasında iddia edilenin aksine iş yerinde çalışmadığını, kendisine sorulması üzerine havluların yerini söylediğini belirtmiştir. Başvurucunun dava dilekçesinde olayın gelişimine ilişkin anlatımı (bkz. § 12) -özellikle tutanakta belirtilen eylemler başvurucunun işletmede çalıştığını net olarak ortaya koymaktan uzak ve başka bir esaslı delil tespit edilmemiş iken- işletmede çalışmadığı yönündeki ihtimalin hiç de gerçek dışı olmadığını göstermekte, tutanağa dayalı varılan sonucun güvenilirliği konusunda şüphe uyanmasına neden olmaktadır. Olaya ilişkin anlatımı dışında başvurucu, yaklaşık bir yıldır işletmenin müşterisi olmasının ve olay anındaki eylemlerine ilişkin açıklamasının gerçek olup olmadığının aydınlatılması için sitedeki kamera kayıtlarının getirtilmesini ve keşif yapılmasını İdare Mahkemesinden talep etmiştir.

33. İdare Mahkemesi başvurucunun açtığı iptal davasını ret ile sonuçlandırırken tutanağın güvenilirliği üzerine düşen gölgeyi görmezden gelerek başvurucunun eylemlerinin sabit olduğunu, işyeri sahibinin de imzaladığı tutanağın aksinin ortaya konulamadığını söylemiştir. Öncelikle işyeri sahibi M.C. olay yerine sonradan gelmesine ve polis merkezindeki ifadesi de başvurucuyu doğrular mahiyette olmasına rağmen sadece tutanağı imzalamış olmasının varılan sonucu neden güçlendirdiği anlaşılır değildir. Başvurucu, iddialarının ve olayın gerçekleşme şekline ilişkin anlatımının gerçekliğini kanıtlamak için keşif yapılmasını ve kamera kayıtlarının getirtilmesini talep etmesine rağmen başvurucunun talepleri konusunda herhangi bir araştırma yapılmamış, yapılmamasına ilişkin bir gerekçe de sunulmamıştır. Başvurucu; söz konusu işyerine uzun süredir oğlunun, olay günü ise kendisinin rahatsızlığı nedeniyle geldiğini belirtmesine rağmen İdare Mahkemesinin başkaca bir delil toplamaksızın tutanağa konu eylemleri nedeniyle başvurucunun işyerinde çalıştığını kabul etmesi sadece kamu makamlarının sunduğu delillere itibar ettiğini, başvurucunun itirazlarına ise hiç şans tanımadığını göstermektedir. İdare Mahkemesi yaptığı yargılamada olayla ilgili tutanağın ve idari makamların vardığı sonucun güvenilirliğini hiç sorgulamamış, başvurucunun iddialarının gerçekliğine kapalı bir tutum sergilemiştir.

34. Hukuka uygun olarak ikamet ederken sınır dışı edilmesine karar verilen bir yabancının sınır dışı edilmesine karşı itiraz etme, kanıtlar sunma, iddiaların doğruluğuna karar verecek nitelikte bir inceleme yapılmasını isteme haklarına sahiptir. Somut olayda uyuşmazlığın esasına etkili bazı delillerin toplanmasını isteyen başvurucunun talepleri hiçbir gerekçe sunulmadan görmezden gelinmiş; başvurucu, kanıt sunma imkânından mahrum bırakılmıştır. Ayrıca yapılan yargılamada sınır dışı etmeye dayanak oluşturan delillerin gerçekliği tartışılmadan sadece kamu makamlarının başvurucu aleyhine topladığı delillere itibar edilerek şeklî anlamda bir incelemeyle yetinilmiştir.

35. Sonuç olarak sınır dışı edilmesine karşı gerekçeler öne sürebilme ve durumunu yeniden inceletme güvencelerinden yararlandırılmayan başvurucuya Anayasa’nın 40. maddesi anlamında etkili bir başvuru hakkının sağlandığı söylenemez.

36. Açıklanan gerekçelerle sınır dışı etme işlemlerindeki usul güvenceleri kapsamında yerleşme hürriyetiyle bağlantı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

37. Başvurucu, olayın gerçekleştiği 21/10/2019 tarihinde kolluk tarafından saatlerce tutulduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

38. Götürüldüğü polis merkezinde şüpheli olarak değil bilgi veren sıfatıyla beyanı alınan başvurucunun sınır dışı etme işlemi kapsamında tutulduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun idari gözetim kararı olmaksızın tutulmaktan şikâyetçi olduğu değerlendirilmiştir.

39. Başvurucunun göç idaresine sevk edildiği 22/10/2019 tarihine kadar kolluk tarafından tutulduğu, 24/10/2022 tarihinde ise yurdu terke davet edildiği görülmüştür. Başvurucu, tutulmasından doğan zararlarının tazmini için bireysel başvuru yapmadan önce tazminat davası açmamıştır (bu gereklilik yönünden benzer yönde değerlendirmeler için bkz. B.T. [GK], B. No: 2014/15769, 30/11/2017,§ 74).

40. Bu durumda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası bakımından yukarıda açıklanan ilkeden ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.

41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

42. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.

43. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargımercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılamaişlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

44. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kötü muamele yasağı ile aile hayatına saygı, kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyleKABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Sınır dışı etme işlemlerindeki usul güvenceleri kapsamında yerleşme hürriyetiyle bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 23. maddesinde güvence altına alınan yerleşme hürriyetiyle bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Antalya 1. İdare Mahkemesine (E.2019/1283, K.2020/275) GÖNDERİLMESİNE,

D. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Sınır dışı etme işlemine ilişkin verilen tedbir kararının SONLANDIRILMASINA,

G. Kararın bir örneğinin İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/3/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiği İddiasına İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Mustafa Uçar Başvurusu

Başvuru, başvurucunun gözaltına alınmadan önce ve gözaltında bulunduğu süre boyunca kolluk görevlileri tarafından fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldığı iddiasıyla yaptığı şikâyet üzerine, yetkili makamlarca etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına dayanmaktadır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

MUSTAFA UÇAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/38890)

Karar Tarihi: 28/5/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, gözaltına alınmadan önce ve gözaltındayken kolluk görevlilerince fiziksel ve psikolojik şiddet uygulandığı iddiasıyla yapılan şikâyet hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olduğu gerekçesiyle yargılanan başvurucu, başvurunun incelenme tarihi itibarıyla terör örgütüne üye olma ve kamu kurumu aleyhine dolandırıcılık suçlarından mahkûm edilmiş olup hükümlü sıfatıyla ceza infaz kurumunda bulunmaktadır (15 Temmuz darbe girişimine ilişkin arka plan bilgisi için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017).

3. Başvurucu 11/3/2020 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) şikâyette bulunmuştur. Bu şikâyet dilekçesine göre 2017 yılı Mayıs ayında evinin önünden kendilerini istihbarat görevlisi olarak tanıtan iki kişi tarafından kaçırılmış, bu kişiler tarafından bindirildiği araç içinde darp edilmiş, ölümle ve eşinin takip edildiğine dair sözlerle aile bireylerinin güvenliği ile ilgili tehdit edilmiş ve daha sonra aranacağı söylenerek serbest bırakılmıştır. Takip eden günlerde bu şahısları evinin etrafında birkaç defa gören başvurucu bir süre sonra telefonla aranarak bir alışveriş merkezine çağrılmış, buraya gittiğinde ise kendisine fotoğraflar gösterilerek yine tehdit edilmiştir. 17/6/2017 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık Şubesi görevlilerince gözaltına alınan başvurucu, aynı iki şahıs tarafından alınarak Terörle Mücadele Şubesine götürülmüş ve burada da kendisine fiziksel ve psikolojik şiddet uygulanarak müdafii eşliğinde ifadesi alınmıştır. 22/6/2017 tarihinde adli kontrol şartıyla serbest bırakılan başvurucu ikinci defa gözaltına alındığı 11/4/2018 tarihine kadar geçen sürede de yine aynı iki şahıs tarafından sürekli bildiklerini anlatması yönünde baskı gördüğünü ve psikolojik şiddete uğradığını iddia etmiştir. Gözaltında on dört gün kaldığını ve sağlık kontrolleri dışında da zaman zaman bu iki kişi tarafından nezarethaneden çıkarıldığını iddia eden başvurucu, ifadesinin de bu şahısların fiziksel ve psikolojik şiddeti ile oluşturulduğunu ileri sürmüş ve herhangi bir belge ya da delile dayanmaksızın kendisine kötü muamele uyguladığını iddia ettiği kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur.

4. Başsavcılık, 25/7/2016 tarihli ve 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (668 sayılı KHK) 37. maddesi gereğince ilgili kamu görevlileri hakkında soruşturma ve kovuşturma olanağı bulunmadığı gerekçesiyle 16/7/2020 tarihinde soruşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar vermiştir. Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz sulh ceza hâkimliği tarafından 3/9/2020 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.

5. Başvurucu, nihai kararı 19/11/2020 tarihinde öğrendikten sonra 2/12/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

6. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

7. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

8. Başvurucu, gözaltına alınmadan önce kendilerini istihbarat personeli olarak tanıtmış olan kamu görevlileri tarafından kaçırılması, yine gözaltına alınmadan önce ve gözaltı sürecinde kötü muameleye maruz kalması ve bu olaylara ilişkin şikâyeti hakkında Başsavcılıkça gerekçesiz karar verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; başvurucunun gözaltına alınmasından uzun bir süre geçtikten sonra kötü muamele iddiasında bulunduğu, ihlal iddialarının incelenmesi sırasında ilgili mevzuat hükümleri ve içtihatlar ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

9. Başvuru, kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.

10. İspat külfetinin devlete geçtiği durumların söz konusu olmadığı hâllerde kötü muameleye uğramaları nedeniyle mağdur olduklarını ileri süren kişiler, kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delilleri -haklı bir gerekçeleri olmadığı sürece- zamanında yetkili makamlara sunma konusunda özenli davranmakla yükümlüdür. Olgulara dayanmayan yetersiz açıklamalar, iddiaların deliller ile desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu veya kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeler gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddianın savunabilir olduğundan dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemez. Kaldı ki iddialarını güçlü bir dayanakla birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirmemeleri hâlinde mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerinin söylenebilmesi mümkün değildir (Beyza Metin [1. B.], B. No: 2014/19426, 12/12/2018, §§ 45-47).

11. Somut olayda başvurucu gözaltına alınmadan önce ve ilk gözaltına alındığı süreçte, adli kontrol şartıyla serbest kaldığı tarih ile ikinci kez gözaltına alındığı tarih aralığında ve son olarak ikinci defa gözaltına alındığında kötü muameleye maruz kaldığını ileri sürmesine rağmen -başvuru formunda ikinci gözaltına alındığı dönemde sağlık raporlarının alınması amacıyla nezarethaneden çıkarılmış olduğunu da ifade ederek- uğramış olduğu fiziksel şiddet eylemleri sonucu meydana gelen herhangi bir fiziksel yaralanmadan bahsetmemiş olduğu gibi fiziksel bir yakınmada da bulunmamıştır. Kendisini istihbarat görevlisi olarak tanıtan iki kişi tarafından ilk gözaltına alındığı tarihten önce evinin önünden kaçırıldığını iddia eden başvurucu; anlatımında tüm süreçler boyunca fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalmış ancak kendi beyanına göre yine aynı süreçte ifadeler vermiş, birden fazla defa hâkim önüne çıkmış, müdafii ile görüşmüş, dahası 22/6/2017 tarihi ile 11/4/2018 tarihleri arasında yaklaşık on ay süreyle adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır. Tüm bu süreç boyunca kötü muamele iddiasını dile getirmemiş olan ve şikâyetini yetkili mercilere iletmek noktasında herhangi bir engel, endişe ya da korku duyduğundan bahsetmeyen başvurucunun şikâyette bulunmak için niçin yaklaşık iki yıla yakın bir süre beklediği hususunda da açıklamada bulunmadığı görülmüştür. Dolayısıyla iddiaları savunulabilir nitelikte olmayan başvurucunun iddialarını güçlü bir dayanakla birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirmemesi nedeniyle somut olayda başvurucunun iddialarına ilişkin resmî bir soruşturma yürütülmesi gerekli değildir.

12. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 28/5/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı – Ahmet Şanal Başvurusu

Başvuru, gözaltı sürecinde olumsuz koşullara maruz kalınması ve kamu görevlilerinin kasıtlı davranışları sonucunda kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına dayanmaktadır.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ

AHMET ŞANAL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/29286)

Karar Tarihi: 11/6/2025

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; gözaltında olumsuz koşullarda tutulma ve kamu görevlilerinin kasıtlı fiilleri nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olduğu gerekçesiyle 5/8/2016 tarihinde yakalanarak gözaltına alınmış; 10/8/2016 tarihinde tutuklanmıştır (15 Temmuz darbe girişimine ilişkin arka plan bilgisi için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017).

3. Başvurucu 28/2/2020 tarihinde gözaltında kötü muamele gördüğü iddiasıyla Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) şikâyette bulunmuştur. Başvurucu bu şikâyetinde gözaltına alındıktan sonra götürüldüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde (TEM) nezarethaneye alınmadan önce ve üçüncü gün ifadesinin alınması için beklerken elleri arkadan kelepçeli olarak ve burnu duvara değecek şekilde ikişer saat koridorda ayakta tutulduğunu, bu sırada oradan geçen kolluk görevlilerinin ve bir kadın polis memurunun tehdit ve hakaretlerine maruz kaldığını, daha sonra yerleştirildiği nezarethanenin çok kalabalık olması nedeniyle beş gece boyunca yerde yatmak zorunda kaldığını, olumsuz koşullarda barındırıldığını, gözaltından çıkış raporunu düzenleyen doktorun tutuklulara sadece birşeyleri olup olmadığını sorup muayene etmeksizin rapor düzenlediğini ileri sürerek kolluk görevlilerinden ve görevli doktordan şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.

4. Başsavcılık soruşturma başlatmış ve başvurucunun sanık olarak yargılandığı ağır ceza mahkemesi dosyasını soruşturma dosyasına almak suretiyle başvurucunun gözaltına giriş ve çıkış adli muayene raporlarını, Müdafii Görüşme Tutanağı’nı ve gözaltına alınırken verdiği kolluk ifadesini soruşturma dosyasına kazandırmıştır.

5. Başvurucunun gözaltına alındığı 5/8/2016 tarihinde ve gözaltından çıktığı 10/8/2016 tarihinde olmak üzere hakkında iki sağlık raporu düzenlenmiş, bu raporlarda herhangi bir darp ve cebir izine rastlanmadığı tespitleri yapılmıştır.

6. Başvurucu; terör örgütü üyesi olma suçu kapsamında 8/8/2016 tarihinde kolluk tarafından müdafii eşliğinde alınan ifadesinde ve 10/8/2016 tarihinde Afyonkarahisar Sulh Ceza Hâkimliği tarafından yine müdafii eşliğinde gerçekleştirilen sorgusunda yakalandığı sırada ve sonrasında kolluk görevlilerinin fiziksel ya da sözlü şiddetine uğradığına ilişkin bir şikâyet ileri sürmemiştir.

7. Başsavcılık 12/5/2020 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başsavcılık; bu kararına gerekçe olarak başvurucunun kolluktaki ifadesinde ve Afyonkarahisar Sulh Ceza Mahkemesindeki sorgusunda kendisine işkence yapıldığına dair herhangi bir beyanı olmamasını, gözaltındayken alınan adli muayene raporlarında herhangi bir darp ve cebir bulunmadığının belirtilmesini, kollukta gözaltındayken müdafii ile görüştürüldüğünü ve avukat görüşme tutanağı düzenlenmesi karşısında polisler tarafından fiziksel ya da sözlü şiddet uygulandığına dair herhangi bir bulguya rastlanmadığını göstermiştir. Başvurucunun anılan karara yaptığı itirazı Afyonkarahisar 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 23/6/2020 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.

8. Başvurucu, nihai kararı 17/7/2020 tarihinde öğrendikten sonra 11/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

9. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

10. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

A. Gözaltında Olumsuz Koşullarda Tutulma Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

11. Başvurucu, gözaltında olumsuz koşullarda tutulduğunu belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

12. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (İsmail Buğra İşlek [1. B.], B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

13. Anayasa Mahkemesi gözaltında tutulan kişilerin nezarethanedeki tutma koşullarının yetersizliği nedeniyle kötü muameleye maruz kaldığı yönündeki iddialarıyla ilgili olarak temel ilkeleri ortaya koyduğu ve değerlendirmelerde bulunduğu kararında, şikâyete konu yetersiz koşullardaki tutma hâli sona ermişse açılacak tazminat davasını etkili bir yol olarak kabul etmiştir (Nebahat Baysal Gül [2. B.], B. No: 2016/14634, 28/5/2019, §§ 17-31; ayrıca yetersiz miktarda yiyecek ve içecek verilmesi iddiası yönünden bkz. Tuncay Gürsen [1. B.], B. No: 2016/35379, 15/1/2020, §§ 17-23). Bu başvuruda da anılan içtihatta belirlenen temel ilkeden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

14. Bu durumda tazminat davası yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varılmıştır.

15. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Kamu Görevlilerinin Kasıtlı Fiilleri Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

16. Başvurucu; gözaltında tutulduğu dönemde elleri ters kelepçeli olarak toplam dört saat kadar ayakta tutulmak suretiyle fiziksel şiddetle ve kolluk görevlilerinin hakaret ve tehditleri nedeniyle sözlü şiddetle karşı karşıya kaldığını, gözaltından çıkış raporunu düzenleyen doktorun ise sadece birşeyi olup olmadığını sormakla yetinip bir muayene gerçekleştirmeden rapor düzenlediğini, yaşadığı bu olaylar hakkındaki şikâyetin etkili bir şekilde soruşturulmadığını ileri sürmüştür. Konuya ilişkin insan hakları yargısı içtihadını sunan Adalet Bakanlığı (Bakanlık), başvurucunun gözaltına alınmasından uzun bir süre sonra kötü muamele iddiasında bulunduğunu, bu süreçte doktor raporlarının incelendiğini, adli makamların tespitinden ve ulaştığı sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığını beyan etmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

17. Başvuru, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.

18. İspat külfetinin devlete geçtiği durumların söz konusu olmadığı hâllerde kötü muameleye uğramaları nedeniyle mağdur olduklarını ileri süren kişiler, kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delilleri -haklı bir gerekçeleri olmadığı sürece- zamanında yetkili makamlara sunma konusunda özenli davranmakla yükümlüdür. Olgulara dayanmayan yetersiz açıklamalar, iddiaların delillerle desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu veya kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeler gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddianın savunabilir olduğundan, dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemez. Kaldı ki iddialarını güçlü bir dayanakla birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirmemeleri hâlinde mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerinin söylenebilmesi mümkün değildir (Beyza Metin [1. B.], B. No: 2014/19426, 12/12/2018, §§ 45-47).

19. Başvurucunun gerekmediği hâlde ellerinin arkadan kelepçelendiği iddiası bakımından yapılan değerlendirmede Anayasa Mahkemesi içtihatlarında belirtildiği üzere tutuklu veya hükümlülerin ceza infaz kurumu dışında bulundukları süre boyunca kaçmalarının önlenmesi, kendilerine veya başkalarına zarar verme tehlikesinin bertaraf edilmesi amacıyla kolluk görevlileri tarafından kelepçe gibi bedensel hareketleri kısıtlayıcı araçların kullanılması kural olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası yönünden sorun oluşturmamaktadır. Ancak bu tür tedbirlerin alınıp uygulanmasında tutuklu veya hükümlülerin fiziksel veyahut ruhsal durumları ile tedbirin olası olumsuz etkilerinin birlikte dikkate alınarak bir sonuca ulaşılması gerekir (Ö.U. [1. B.], B. No: 2016/62587, 23/6/2020, § 32). Elbette bu araçların kullanımında kamu makamlarının takdir yetkisini, alınan tedbirin amacını aşacak boyutta keyfî veya gereksiz kullanmaları kötü muamele kapsamında kalabilmektedir. Bu durumda öncelikle değerlendirilmesi gereken husus, alınan tedbirin makul seviyede sayılıp sayılmayacağı ve sonuçları bakımından hakkında tedbir uygulanan kişideki fiziksel ve ruhsal etkilerinin kötü muamele sayılması için aranan eşiğe ulaşıp ulaşmadığıdır (Ö.U., § 33). Bu ilkeler suç isnadı nedeniyle yakalanıp gözaltına alınan kişiler yönünden de geçerlidir. Somut olayda başvuru formunda ve soruşturma dosyasında başvurucunun ellerinin kelepçelendiğine dair beyanı dışında bir bilgi ya da belge bulunmadığı görülmüştür. Ayrıca başvurucu, ellerinin arkadan kelepçelenmesinin fiziksel ve/veya ruhsal etkilerinden ve sonuçlarından da hiç bahsetmemiştir. Bu hâlde başvurucunun ellerinin arkasından kelepçelenmiş olduğu iddiasına değer atfedilmesi durumunda dahi kelepçe tedbirine başvurulmasının gerekliliğinin ve makullüğünün değerlendirilmesine gerek olmadığı ve yaşanan darbe teşebbüsünün üzerinden henüz çok fazla zaman geçmemişken gözaltına alınan başvurucuya ilk gözaltına alınmasından sonra ve ifadesinin alınması için barındırıldığı nezarethaneden çıkarıldığı anlarda kelepçe takılmasının Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için gerekli asgari ağırlık derecesine ulaşmadığı, bu nedenle kelepçeleme iddiasının açıkçadayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır. Benzer değerlendirme başvurucunun gözaltı çıkış raporunu düzenleyen doktorun muayene gerçekleştirmeksizin sadece birşeyi olup olmadığını sormakla yetinerek raporu düzenlediği iddiası bakımından da geçerlidir. Zira başvurucu, gözaltı sürecinde ellerinin arkadan kelepçelenmesi ve ayakta bekletilmesi dışında fiziksel şiddet gördüğünü iddia etmediği gibi fiziksel bir yakınmada da bulunmamış ve doktorun yaptığını ileri sürdüğü uygulamanınfiziksel ve/veya ruhsal etkilerinden ve sonuçlarından da bahsetmemiştir.

20. Yine başvurucu, kolluk görevlilerinin sözlü şiddet uyguladığını ileri sürmüşse de başvurucunun iddialarını destekler mahiyette bir veri sunmadığı ve dosya kapsamındaki delillerin sözlü şiddet iddiasını desteklemediği görüldüğünden bu iddianın da savunulabilir olmadığı ve açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.

21. Ayrıca başvurucunun iddialarını teyit eden yeterli emare olmamasının yanında ifadesinin ve sorgusunun müdafii eşliğinde yapılmasına rağmen tüm aşamalarda kötü muameleyle ilgili bir iddia ileri sürmeyen başvurucunun kötü muamele iddialarını özen yükümlülüğü ile bağdaşmayacak şekilde, gözaltına alınmanın üzerinden uzun bir süre (3 yıl 6 ay 18 gün) geçtikten sonra ifade etmesi kötü muamele iddialarının ciddiyeti üzerinde haklı bir şüphe uyandırmaktadır. Sonuç itibarıyla başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin savunulabilir bir iddia ortaya koyamadığı kanaatine ulaşılmıştır.

22. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Gözaltında olumsuz koşullarda tutulmadan dolayı kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Kamu görevlilerinin kasıtlı fiilleri nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 11/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.